
IZZET VEREN, IKRAN EDEN: EL-MUIZ (cc) 
AHMET EDIP BASARAN  
Insanin kendi anlamini, varolus 
gerekçesini, kullugunu hakkiyla 
anlayabilmesi hakikat ile kur
-
dugu bagin niteligine baglidir. O 
bagi ne kadar kendine ait kilabiliyorsa 
inanci ve imani da o kadar özeldir. Her 
insan teki essiz ve benzersizdir. Cena
-
b-i Hak, onu yaratmis ona yeryüzü 
nimetlerini bahsetmis ve en önemlisi 
de onu kendisine muhatap kilmistir. 
Dileseydi onu yaratmaz ve böylece 
kendisine muhatap kilmayabilirdi. 
Her sey O’nun (cc) dilemesi ve isteme
-
siyle gerçeklesir. Her seyin varligi da 
yoklugu da sürekliligi de kesintisi de 
Cenab-i Hakk’in tasarrufu altindadir. 
Iste, gizli sirke düsmemek için, her 
daim aklimizda bulundurmamiz gere
-
ken temel ilke budur. Dünya hayati bir 
hay huy içinde geçip giderken kullar 
bu oyunun birer figürüdürler. Olmus, 
olmakta ve olacak olan her seyde 
biricik yetki ve tasarruf sahibi olan 
Cenab-i Hak’tir.
ASURE GÜNÜ 
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE 
Asure gününde mü’minlerin kutuplasmasi degil bütünlesmesi 
esastir. O gün gerçeklesen Ilahi tecellilerden istifade edebilmek için evimizde bir farkindalik olusturmaliyiz. Çoluk 
ve çocuklarimiza, es ve dostlarimiza hediyeler, ikramlar ve 
bahsisler vermeliyiz. Cömertlikte bir baskalik olmali o gün ki senenin 
geri kalanindaki rizkimiza Mevlam bereket ve genislik ihsan etsin. 
Asure günü faziletlidir. O fazileti Rabbimizden bizzat talep etmeliyiz. 
Çünkü asure günü, Rabbimizin diger günlere nazaran daha fazla tercih ettigi bir gündür. Asure gününü oruçlu geçirenlere meleklerin, 
nebilerin, sehitlerin ve sadiklarin ibadetlerinden bir pay verilecektir. 
Asure gecesini ihya etmek müstehaptir. Asure gecesini ihya edenler 
mukarreb meleklere benzemis, mukarreb meleklerin ibadetlerine eslik 
etmis olur. 
BILAL HABESI HAZRETLERI 
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU 
Bilal (ra) Müslüman oldugunda henüz 
27 yasindaydi. Bedenen güçlüydü. 
Uzun boyluydu. Yapilan iskencelerden, 
çöl sicagindan yüzü zayiflamis,kuru
-
maya yüz tutmustu. Kir saçlari vardi. 
Teni simsiyahti. Bir konusabilseydi 
aslinda sesi son derece gür çikacakti. 
Dirayetliydi. Sahsiyetliydi. Ne var ki 
köleydi. Suskundu. Islam’a girince 
efendisi Ümeyye dine karsi onu canli 
kalkan yapmaktaydi; vicdani yoktu 
ki insana deger versin. Bilal’i (ra) 
kizgin kumlara yatirdi. Üzerine agir 
taslar koydurdu. Mekke sokaklarinda 
boynuna ip baglatip çocuklarin elinde 
dolastirdi. Islam’i inkar etmesini 
istedi. Ümeyye, Bilal üzerinden tertip 
ettigi tüm iskenceleri bilinçli yapiyor 
ve halki Islam düsmanligi hakkinda 
sürekli kiskirtiyordu. Gayesi toplum 
üzerinde egemenlik kurmak, madde
-
ten ve manen halki sindirmek, sirk 
üzere kurdugu düzeni devam ettir
-
mekti. Müslümanlar Bilal’i görünce 
maddeten korksunlar, Islam’a girme
-
sinler istiyordu. Buna mukabil Bilal, 
Müslümanligini açikça ilan ediyor, 
her ne pahasina olursa olsun davasin
-
dan asla vazgeçmiyordu. Kendisine 
eziyet edildigi her yerde, üzerine 
demir zirhlar geçirilmis haldeyken, 
“Senin rabbin Lat ve Uzza” dedikle
-
rinde bile onun gönlünden lisanina 
düsen sadece, “Allah bir, Allah bir” 
sözleri oluyordu. 
HACEGAN TARIKATININ ÖNDER: ABDÜLHALIK GÜCDEVANI  
DR. SAMI BAYRAKCI 
Gücdevani, dini ilimleri Buhara’da 
tedris etmis, dönemin önde gelen 
alimlerinden Imam Sadreddin’in 
talebesi olmustur. Bir gün hocasiyla 
tefsir okurken, “Rabbinize gönülden 
ve gizlice yalvarin. Dogrusu O asiri 
gidenleri sevmez.” (Araf, 55) mealindeki ayete gelince Abdülhalik 
Gücdevani bu ayette ifade edilen gizli 
zikrin mana ve hakikatini hocasindan sormustur. Bu ayet-i kerimede 
emredilen hafi/gizli zikir nasil yapilacaktir? Zira zikreden kimse sesli 
zikreder veya zikir esnasinda organlarini hareket ettirirse bu zikirden 
baskalari da haberdar olacaktir. Diger 
taraftan sirf kalbiyle zikrederse bundan da seytan haberdar olur. Çünkü 
hadis-i serifte seytanin, insanoglunun 
içinde damarlarindaki kan gibi akip 
durmakta oldugu (Buhari, Ahkam, 
21) haber verilmistir. Gücdevani’nin 
zikrin gizlice yapilmasi emrinin 
nasil yerine getirilecegi, bu emrin 
nasil uygulanacagi sorusuna hocasi 
Imam Sadreddin, ilm-i ledünne ait 
olan bu meseleyi ileride ehlullahtan 
bir zatin kendisine ögretecegini ümit 
ettigini söylemistir. Bunun üzerine 
kendisine yol gösterecek bu kimsenin 
yolunu gözlemeye baslayan Abdülhalik Gücdevani’nin karsisina bir 
müddet sonra Hace Hizir diye andigi 
zat çikmis ve zikr-i hafiyi kendisine 
ögretmistir. Kendi ifadelerine göre yirmili yaslarda gerçeklesen bu olaydan 
bir müddet sonra da Abdülhalik Gücdevani, Yusuf Hemedani’ye intisap 
etmistir.
BILGI OLDURUR, YAKIN ERDIRIR 
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN  
Yakin, bilginin zirvesidir. 
Süphesiz bilgi, kesinligi 
teyid edilmis ve özümsenmis bilgidir. Bu bilgi ayni 
zamanda, aslinda yine bir bilgi türü 
olan imanin da en üst mertebesidir 
ki ayet-i kerimede Rabbimiz bize imanin bu yakin mertebesine erismeyi bir 
hedef olarak gösterir: “Rabbine kulluk et ki sana yakin gelsin.” (Hicr, 99) 
Buradan kesin bilgiye ulasmanin tek 
yolunun eyleme geçmek oldugunu da 
anliyoruz ki bu yazinin hacmini asacagindan simdilik o meseleye sadece 
kisaca isaret etmekle yetiniyoruz.
Zan ise yakinin ziddidir. Yani süpheli 
bilgi. Henüz kesinligi teyid edilmemis ve aslinda “kimsenin olmayan”, 
“kimseye mal olmamis” bilgi. Esasen yakin düzeyine ulastirilamamis 
tüm bilgiler için zan kelimesini kullanmak mümkün. Fakat zannin da 
kendi içinde dereceleri oldugunu 
hesaba katmak gerekiyor. Hakikate 
yakin olanindan artik safsata düzeyinde bile olamayan nice mertebesi 
oldugu söylenebilir zannin. Iskenderi Hazretleri bu hikmetinde iste bu 
bilgi hiyerarsisine dikkatimizi çekiyor. Bilgide ve dolayisiyla imanda üst 
mertebede olan birinin bu bilgisine 
ters hareket etmesi, yani aslinda onu, 
bilgide daha alt düzeyde olan baskalarinin zannina tercih etmesi en büyük 
cahilliktir, diyor. Aslinda bu en basta 
edinilen o bilgiye yapilmis bir ihanet 
olarak görünüyor. Bilgi, ya da iman 
-bu yazida bilgi ile imani esanlamli 
kullaniyoruz-, dönüstürücü bir güce 
sahip. Eger dönüstürmüyorsa, eylemlerimizde bir farklilik olusturmuyorsa 
o zaman bilgimizin düzeyini sorgulamamiz, acaba bu hikmette dendigi 
gibi baskalarinin zanniyla kendi 
yakinimizi degistirip degistirmedigimizi kendimize sormamiz gerekiyor. 
Bu “baskasi” disimizda olabilecegi 
gibi içimizde de olabilir. Meselenin 
en can alici noktasi da burasi. Zira 
insan bazen disaridan gelen ayartici 
ya da yildirici zan çagrilarina karsi 
durabilse de aslinda en zayif noktasi 
içinde bulunuyor. Kendi içinden gelen 
zan çagrilarina ayni kararlilikla karsi 
duramayabiliyor.
NIYETI HALIS KILMAK 
FATMA SENA EKICI 
Kalbinde dinin emirleri galip olan 
kimsenin hayirlara niyet etmesi 
çogu zaman daha kolaydir çünkü 
böyle birinin kalbi her türlü hayra 
meyledicidir. Dünyaya meyleden, 
dünyanin kendisine galebe çaldigi 
kimsenin kalbinde ise böyle niyetler 
kolay olusmaz. Farzlar hakkindaki 
niyetlerin kolaylasmasi bile zordur. Gazzali, böyle kimselerin son 
çaresinin nefsi cehennem azabiyla 
korkutmak ve cennet nimetleriyle 
tesvik etmek oldugunu, böylece 
kalplerinde zayif bir istekçi dogacagini, sevabinin da istek ve niyetleri 
nispetinde olacagini belirtir. Imam 
Gazzali, Kur’an-i Kerim’de kari-kocanin arasini düzeltmekle ilgili, “Eger 
kari-koca arasinin açilmasindan 
endise duyarsaniz erkegin ailesinde 
bir hakem ve kadinin ailesinden bir 
hakem gönderin. Bunlar uzlastirmak 
isterlerse, Allah onlarin arasini bulur.” 
(Nisa, 35) ayet-i kerimesinde Allah 
Tealanin, kari-kocanin barismasi için 
niyeti-istemeyi-sebep kildigina isaret 
eder. Ebu Hureyre’den rivayet edilen 
bir hadiste Hazret-i Peygamberin 
söyle buyurdugunu da aktarir: “Vermemeyi düsündügü mehir karsiligi 
bir kadinla evlenen kimse, zina edicidir. Ödememek niyetiyle borçlanan 
kimse de hirsizdir.” (Imam Ahmed, 
Ihya, c. IV)
Son olarak Imam Gazzali’nin su 
mühim tavsiyeleriyle bitirelim: “Inceden inceye hesaba çekilmeden önce, 
nefsini inceden inceye hesaba çek, 
onun hallerini kontrol et! Düsünmeden ne dur, ne de harekete geç! 
Niçin hareket ettigini tespit etmeden, 
maksadinin ne oldugunu bilmeden 
harekete geçme! Dünyadan neyi elde 
edecegini ahiretten neyi kaçiracagini, 
dünyayi ahirete neden dolayi tercih 
ettigini düsünmeden hareket etme! 
Seni tesvik eden seyin dinden baskasi 
olmadigini bildiginde azmini yerine 
getir, kalbine geleni yap!” (Ihya, c. IV)
ÖNCE LA, SONRA ILLA 
KÂMIL YESIL 
Nefy-ü isbat nedir? Kitaplar söyle tarif 
ediyor: “Nefesin hapsedilip kendimiz 
de dahil olmak üzere Allah’tan baska 
hiçbir sey yoktur düsüncesiyle ‘La 
ilahe illallah’ zikrini, basimizin üzerinden alip sag omuzumuza, oradan 
da kalbimize üç hamlede indirerek 
nefesin yettigi kadar yapilan zikirdir bu. Insan vücudunda 10 letaif, 
360 damar var. Zikre devam ettikçe 
letaifler çalisir. Onlar çalistikça zikir 
damarlara sonra cesede sirayet eder. 
Zikre devam ettikçe kalp nurlanir ve 
kalpten kötülük zail olmaya baslar. 
Nur, kalpten vücuda yayilir. Nur ete 
kemige isledigi zaman ise iste o beden 
nur olur. Zikir damarlardan bütün 
vücuda yayilirken, sekinet hali yani 
sakinlesme durumu oluyorsa, bu hal 
en güzel haldir.”
(Yazilarin tamami derginin Agustos 2022 sayisinda.) 
Acizane ben babam Seyh Hazretlerinden sunlari duydum, buyurdular ki:...
Bugün yerküreyi fesada ve uçurumlara sürükleyen Bati uygarligi veya teknolojik medeniyet...
Ilim ve Irfan dergisinin 2025 Agustos sayisi niyet ve amel dengesi dosyasiyla çikti....