
Inanmak, insan ruhunun en
temel ihtiyaçlarindan biridir.
Insan neye inandigiyla
var olur; degerlerini, hedeflerini ve
yönünü bu inanç üzerinden sekillendirir.
Neyi kutsal saydigi, kimi
yücelttigi, neyi merkeze aldigi
hayatinin her alanina sirayet eder.
Inanci sahih olan bir insan sadece
ibadetinde degil ahlakinda, iliskilerinde,
sabrinda ve bakisinda da
istikamet üzere olur.
Imanin sahih olusu sadece ahiretimizi
degil bu dünyadaki kulluk
tavrimizi, hayata yükledigimiz
anlami ve insanlarla olan iliskilerimizi
de derinden etkiler. Çünkü
sahih iman bir yönüyle insanin
Allah karsisindaki dur usunu
belirlerken diger yönüyle de kullar
arasindaki ahlakini sekillendirir.
Imam Gazzali’nin ifadesiyle gerçek
iman; kalbin, aklin ve davranislarin
birlikte Allah’a yönelmesidir.
Kalp sevgiyle dolar, akil tefekkürle
aydinlanir, davranislar ise ibadet
ve ahlakla güzellesir. Bu sebeple
iman kuru bir gelenek ya da miras
alinmis bir iddia degil idrak edilmis,
sindirilmis, içsellestirilmis
bir teslimiyettir. O iman ki kökünü
Kur’an’dan alir, gövdesini sünnetle
besler, meyvesini ise güzel ahlak,
salih ameller ve istikamet üzere
bir hayat olarak verir. (Ibrahim, 24)
Böylesi bir inanç, insani hem dünyada
serefli ve huzurlu kilar hem
de ahirette ebedi kurtulusa eristirir.
Yazinin tamami derginin 2025 Agustos sayisinda.