FERASET
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE
Islam’i hakkiyla yasadigimizda
görüs ufkumuzu
artirmaya, içsel derinligimizi
gerçeklestirmeye ve kendi
gerçekligimizi idrak etmeye baslariz.
Helal ve haram sinirlarina
riayet ettigimizde Müslüman
kimligi edinmeye, imanin kalitesine
ermeye, safimizi belirlemeye
ve güçlü kazanimlar edinmeye
baslariz. Imanin künhüne erdigimiz
ve Müslümanca yasamaya
çalistigimizda bakis açilarimiz
ve yaklasim tarzlarimizda kalite
edinmeye baslariz. Bu gerçegi
Peygamber Efendimiz hadis-i
seriflerinde su sekilde dile getirmektedir:
“Mü’minin ferasetinden
çekinin, çünkü o Allah’in nuruyla
bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an,
15 (No. 3127) Bu hadis-i serife göre
Allah’in özel yardimina mazhar
olan kisiler, tefekkürleri ve verdikleri
hükümlerle farkli bir kavrayisa
sahip olmaktadir. Allah’a yakinlik
kuran salihler, Allah’in inayetiyle
hareket eder, Allah’in nuruyla bakar
ve baskalarinin göremediklerine
Hak nuruyla vakif olmaya çalisirlar.
Feraset; baskalarinin görmedigi
incelikleri görebilmek, kalp gözünü
açik tutabilmek, derinlikli ve çok
yönlü düsünebilmektir. Feraset
ehli olabilmek için kazancimizi
helal yoldan saglamak, Sünnet-i
seniyyeye uygun düzenli bir yasam
sürmek gerekmektedir.
BIR FIKIH MEZHEBINE BAGLI KALMAK
DOÇ. DR. MAHSUM ASLAN
Mezhepler, Asr-i saadetten uzakta yasayan ve özellikle bilgi karmasasinin yogun oldugu günümüz insanini, rafine edilmis dogru bilgiye ulastiran konforlu yollardir. Bir sehre giden birden fazla yol oldugunu düsünelim. Bunlardan bazilari asfaltlanmis, isaretlenmis, tehlikelerden arindirilmis, konforlu hale getirilmis ve binlerce kisi tarafindan güvenle kullanilmis yollardir. Diger yol ise daha önce denenmemis ve nereye çikacagi belli olmayan bir patika yoldur. Akilli bir yolcu, elbette daha önce denenmis, emniyetli yollari tercih eder. Çünkü bu yollar, tecrübeli kilavuzlar tarafindan hazirlanmis, tehlikeleri bertaraf edilmis, menzile en güvenli ve hizli bir sekilde ulastiran rotalardir. Simdi bir kisi kalkip da “Ben o yollari kullanmayacagim, kendi yolumu çizecegim.” derse, karsisina daha önce kimsenin yürümemis oldugu dar ve engebeli patikalar çikar. Böyle bir yolda uçurumlar, dikenler, batakliklar, türlü zorluklar olabilir. Nihayetinde menziline sag salim varamayabilir ya da yolunu kaybedebilir. Iste mezhepler de böyledir; onlar dogruya ulasmak isteyenler için asirlar öncesinden hazirlanmis, ilim ehli tarafindan isaretlenmis hazir hale getirilen “emniyetli ve konforlu yollardir.”
IBN KESIR HAZRETLERI
DR. MERVE SAGAN
Tam adi Ebü’l-Fida Imamüddin
Ismail bin Sihabeddin
Ömer bin Kesir bin Dav’
bin Kesir ed-Dimaski es-Safii’dir.
Ibn Kesir, dünyaya geldigi Dimask
yakinlarinda bulunan, Eski Sam
olarak da bilinen tarihi sehir Busra’ya
(Bozrah) nispetle el-Busravi
nispesiyle taninmaktadir. Busra,
Peygamber Efendimiz’in peygamber
olmadan önce iki defa ziyaret
ettigi bir sehirdir. Peygamber Efendimizin
Busra’yi ziyaretlerinden
ilkini, henüz dokuz yahut on yaslarindayken
amcasi Ebu Talip ile
gerçeklestirdigi bilinmektedir.
Efendimiz bu ziyareti esnasinda
rahip Bahira ile karsilasmis ve
rahip tarafindan kendisine peygamber
olacagi haber verilmistir. Ibn
Kesir, Hicri 701, Miladi 1302 yilinda
iste bu sehre bagli Müceydilülkarye
köyünde dogmustur. Iki yahut üç
yaslarinda hem bir alim hem de
güçlü bir hatip olan babasi Ömer
bin Kesir’i kaybeden Ibn Kesir, derin
bir ilmi vukufiyete sahip olan büyük
agabeyi Abdülvehhab’in himayesine
girmistir. Babasinin vefatindan
yaklasik üç sene sonra da abisiyle
birlikte Dimask’a yerlesmistir.
Bu dönemde Dimask, en önemli
ilim merkezlerinden biriydi. Ibn
Kesir’in yetistigi asir ise ilmi faaliyetler
açisindan oldukça verimli
bir döneme tekabül ediyordu.
EL-HAMID (cc)
AHMET EDIP BASARAN
Insan bilinmek ister. Bu bilinme isteginin köklerine indigimizde bir kabullenme ve övülme isteginin çeperlerinde dolastigimizi gözlemleriz. Övülmek, begenilmek, baska insanlardan takdir görmek ne yalan söyleyelim gururumuzu oksar, bizi hosnut eder. Insanin söz ve fiilleri araciligiyla kendini görünür ve bilinir kilma çabasi bu baglam içinde kabul edilebilir bir tavirdir. Bunda kötülenecek, yerilecek bir sey yoktur. Ölçüsünü ve sinirini bilmek sartiyla. Övgüde de yergide de bir ölçü tanzim edilmistir insan için. Ifrat ve tefrite düsmeden bu ölçüye uymak öncelikli vazifemizdir. Ölçüye uyulmadigi takdirde insan sahip oldugu bütün iyilik ve güzelliklerin kendisinden neset ettigine dair bir zehaba kapilir ve hakikat dairesinden hizla uzaklasir. Son tahlilde bütün övgüler ve senalar ve tazimler Cenab-i Hakk’indir.
MEYDAN KURULMADAN ÖNCE
SAID YAVUZ
Dünyanin günleri, yapip ettiklerinden
sonra hiçbir sey olmamis gibi
davranabilen toy kimselerle bunun
karsisinda ne yapacagini bilemeyen
saf kimseler arasinda akip gider. Ta
ki o büyük meydan kurulup senlikli
izlencelerin vuku bulacagi güne
kadar, diyecegimi düsünüyordunuz
ama ne yazik ki öyle degil. Aslinda
evet o gün bu islerin neticelerini
birlikte izleyecegiz. Ama; Allah
bazi hak hukuk islerini evirip çevirir,
öteye birakmadan; yapip ettigi
zulüm ve haksizliklara ragmen
hiçbir sey olmamis gibi davranabilme
yetisi gösteren o toy kimseye
aslinda “bir sey” oldugunu hissettirecek
acili anlar; öteki isin içinden
çikamayana da kendisine yapilanin
aynisini yapanin basina sararak
bu acili filmi izleme firsati yaratir.
Ona, “Bak bu isin asli bu idi. Simdi
isin içinden çikabilirsin.” denilir.
Ise bakin ki keyifli olmasi gereken
bu film o hayret adamina yine
ayni hissi verir. Mutluluk degildir
bu. Ne yapacagini bilememe davranisi
tekrar eder. Yine ise bakalim
ki hiçbir sey olmamis gibi davranip
basina Allah’in çorap ördügü o
kimseler yine ayni hareketi çekmek
isterler. Görünürde yine sanki baslarina
hiçbir sey gelmemis gibi
yaparlar, hiçbir sey olmamis gibi
yapma becerisini de basari ile
sürdürürler. Ama sadece k alabaliklarda.
Onu inatla açmadan. Onun
baslarina bir ders olarak geldigi
imasindan cehennemden kaçar
gibi kaçarak. Ama inzivalarda bana
bir sey oldu ve iste su nedenle oldu
hissini içlerine çekmekten kurtulamazlar.
NEYI KAYBETTIGINI HATIRLA
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Mevlana’nin Mesnevi’si varolusa
dair derin hakikatlerin zaman
zaman çok basit görünen semboller
veya hikayeler yoluyla
aktarildigi bir eser olmasi bakimindan
tasav v uf tar i hinde
müstesna bir yerdedir. Bu yazida
ele alacagimiz hikaye de görünüste
çok sade olmakla birlikte
üzerine bir kitap yazilabilecek
derinliktedir. Mesnevi’nin ikinci
cildinde Mevlana, münafiklarin
mescid-i dirar yapmalariyla ilgili
bir hikaye anlatirken kaybettigi
devesini arayan bir adamin
hikayesine yer verir ve bu küçük
hikayeyle bize büyük bir hakikati
hatirlatmaya çalisir. Hikayeye;
bir devesi olup da onu kaybeden
kisinin, devesini buldugunda onu
muhakkak taniyacaginin altini
çizerek baslayan Mevlana söyle
bir manzara resmeder: “Kervan
yükü yüklemeye gelmis, seninse
deven kaybolmus, ortada yok.
Dudagin kupkuru. O yana bu yana
kosup durmaktasin; kervan da
uzaklasiyor, gece de yakin. Esyalarin
ortalikta kalakalmis, sen
de deve pesinde suraya buraya
dönüp dolasiyorsun.”
Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin 2025 Agustos sayisinda.