HÜRMET VE HÜZÜN AYI: MUHARREM
DR. SAMI BAYRAKCI
“Haram kilinan, yasaklanan;
saygi duyulan, kutsal
olan” gibi anlamlara gelen
Muharrem kelimesi, Islam kültüründe
savasmanin haram kabul
edildigi dört aydan birinin adidir.
Diger üçü Resulullah (sas) tarafindan
Zilkade, Zilhicce ve Recep
olarak belirlenen haram aylarin
Kur’an-i Kerim’de isimleri geçmemektedir.
Ancak haram aylara
karsi hürmet gösterilmesi gerektigi,
haram aylarda saldiriya ugrama
durumu hariç savasmanin büyük
günah oldugu haber verilmistir.
(Maide, 2; Bakara, 217) Haram
aylardan biri olan Muharrem de
ay ismi olarak Kur’an’da geçmemekle
birlikte yukarida zikredilen
manalarda pek çok ayette kelime
manasiyla kullanilmistir. (Bakara,
85; Maide, 26; Enam, 139 vd.)
Resul-i Ekrem, Muharrem ayini
“Allah’in ayi” olarak nitelendirmis
ve Ramazan ayinda farz olan oruçtan
sonraki en faziletli orucun bu
ayda tutulan oruç oldugunu ifade
etmistir. (Müslim, Siyam, 202-203)
Fecr suresinde üzerine yemin edilen
fecrin Muharrem ayi oldugu, yine
ayni surede üzerine yemin edilen
on gecenin Muharrem ayinin ilk on
gecesi oldugu gibi bazi rivayetler de
bulunmaktadir. Hülasa Muharrem
ayi Islam dininde ve kültüründe
saygi ve hürmete layik, yilin diger
aylari arasinda farkli bir önem ve
sayginliga sahip, hususiyetleri
bulunan bir aydir. Bu hususiyetlerden
bir tanesi de Hazret-i Ömer’in
halifeligi döneminde, 638 yilinda
hicretin resmi takvim baslangici
olarak kabul edilmesiyle Muharrem
ayinin, yilin ilk ayi olarak belirlenmis
olmasidir.
IHSAN VE ITKAN
PROF. DR. SELAHATTIN YILDIRIM
Itkan yapilan bir isi takdir edilecek
kalitede yapmak, dünya piyasalarinda
marka olabilmektir. Ihsan
dini ibadetlerimizi Allah’in kabul
edecegi vasifta yapmak, itkan da
dünyevi isleri insanlarin begenip
takdir edecekleri sekilde yapmaktir.
Seddad bin Evs’ten rivayet edildigine
göre Peygamber Efendimiz
söyle buyurmustur: “Allah her
konuda ihsani emretmistir. Bir
canliyi öldüreceginiz zaman güzel
öldürün. Hayvani bogazlayacaginiz
zaman güzelce bogazlayin.
Bunu yapacak olaniniz biçagini
iyice bilesin, hayvani rahatlatsin.”
(Müslim, Sayd, 57; Ebu Davud, Edahi,
11) Bu hadisten çikarmamiz gereken
ders sudur: Müslüman sürekli
mükemmele ulasma gayreti içerisinde
olmalidir. Bu da hiçbir isi
rastgele, bastan savma ve kolayina
gelecek sekilde degil, her seye hakkini
vererek, en mükemmeli ortaya
çikarma disiplin ve sorumlulugunu
tasimakla mümkün olur. “Allah
yaptigi isi güzel yapanlari sever.”
beyani, Müslümandaki is ve kalite
disiplinini olusturmaya yeterli bir
tesviktir. Kurban keserken, zararli
bir hayvani ortadan kaldirirken de
Müslüman farkini ortaya koymak
gereklidir.
SEHADET HATTINDA BIR DIRENIS DESTANI: GAZZE
AHMET EDIP BASARAN
Yazmaktan baska yapabileceginiz
bir sey yoksa
orada bir yasamak yarasi
vardir. Zulme ve adaletsizlige karsi
elimizde ve dilimizde bizi yakip
kavuran bir isyan atesi disinda
bir sey yok. Bu isyan atesiyle kendimizi
avutalim mi? Fena halde
rasyonellestirilmis bir savunma
mekanizmasi ile nereye kadar yol
alabiliriz? Gazze özelinde bütün
yeryüzü cografyasindaki mazlum
Müslümanlar için oturup aglasmak
bize bir çikis yolu sunuyor mu?
Bu sorulara verdigimiz cevaplar
mevcut egemen paradigmanin kiskacinda
nerede durdugumuzla ilgili
bir bilgiyi de ihtiva ediyor. Filistin,
Gazze, Ramallah, Hamas, mücahitler,
bir ayetin canli temsilleri gibi
ölüme meydan okuyan Gazzeli
çocuklar, kadinlar… Bu kelimelerin
dünyasina girdigimizde hissettigimiz
duygu ve düsüncelerin derinligi
kadar insaniz.
Insan, insanliginin derekesini
ancak bir hakikat tartisina vurup
anlayabilir. Gazze bizim zamanimizin,
vaktimizin hakikat tartisidir.
Bazi kelimeler yasamak için bazi
bedenleri seçer özellikle. Bir destan
gibi hikayesi anlatilsin için bazi
ruhlarda mukim olmayi seçer
bazi kavramlar. Sehadetin Gazzeli
çocuklari, kadinlari seçmesi gibi.
Sehadetin ne oldugunu unuttugumuz
bir çagda Filistin topraklarinda
mazlum çocuklar ve kadinlar sirf o
hakikatin boyasiyla dolu kelimeyi
yani sehitligi yasatmak için canlarini
feda ediyorlar. Feda. Ne güzel
bir kelimedir feda. O çok sevdigimiz
vicik vicik bunalim ve ifrazat kokan
dünyevi kelimelerle ifade edemeyecegimiz,
asla anlayamayacagimiz
bir yüceler kati.
SEYH SABAN-I VELI HAZRETLERI
ISLIM GÜMÜSTEKIN
Halvetiye tarikatinin ana kolunu devam ettiren Sabaniye’nin müctehid ve müceddid piri olan Seyh Saban-i Veli, 1499 yilinda Kastamonu’nun Tasköprü ilçesinde dünyaya gelmistir. Saban-i Veli, küçük yaslarda takriben sekiz-dokuz yaslarinda iken anne ve babasi vefat etmis ve daha hayatinin baslarinda yetim ve öksüz kalmistir. Bu yasta anne ve babasiz kalan bir çocuk için maddi-manevi ihtiyaçlarini karsilayabilmesindeki zorluk asikardir. Bu süreçlerde yasamina iliskin detayli bilgilere sahip degiliz ancak onu hayirsever bir hanimefendinin evlat edindigi bilgisine ulasmaktayiz. Kaynaklarda adi zikredilmeyen bu hayirsever hanimefendi Saban-i Veli’nin kabiliyetlerini çok iyi fark etmis ve iyi bir egitim almasi için ciddi bir gayret göstermistir. Özellikle Kur’an-i Kerim’i okumayi erken bir zamanda ona bizzat kendi ögretmisti.
DELAILÜ’L-HAYRAT/ KARA DAVUD
KÂMIL YESIL
Hadis mecmuasinin
müellifi Muhammed
bin Abdirrahman bin Ebi Bekir
bin Süleyman Cezuli “Ebu Abdullah”
olarak da bilinir. “Zamaninin
kutbu, vaktinin essiz ferdi, ilim
ve takvada yekta, zühd ve salahta
kendisine uyulan bir kimse” olarak
takdir edilen bu zat, nesep bakimindan
Hazret-i Hasan’in soyundandir.
Onun pak irkindan gelmis olup
serif, asil, zeki, edip bir zattir. Önceleri
Cezul’da, sonralari Semlal’da
ilim ve iyi hal sahibi, ders okutan,
duasi makbul bir zat olup kerameti
zahir idi. Bundan sonra Fas diyarina
göç etti. Orada da tedris yapip
irsadi ile mesgul oldu, orada öldü ve
defnedildi.
Ancak diger alim ve arifler gibi bu
alim de zamanla olgunlasmistir.
Onun da kâmil insan olmasina
vesile olanlar vardir. Ve Süleyman
Cezuli’nin hem veli olusunda hem
Kara Davud gibi bir eseri telif edisinde
en önemli vesile bir hanimdir.
KABZ, KURBIYETE VESILE OLSUN
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN
söyleyeyim: âlemde nedensellik
yoktur. Nedensellik
insanoglunun kendini ve âlemi
anlamasinin önünde en büyük
engellerden biri, belki birincisidir.
Insani ve kainati tanimlamak ve
yorumlamak üzere gelistirilen
bilimsel, felsefi, sanatsal, spiritüel
tüm disiplinlerin de temel sorunu
nedenselligin var olup olmadigi
meselesidir. Modern bilim parad
igmasi, hepimizi n malumu,
nedenselligin var oldugu kabulü
üzerine kuruludur: Ates yakar, su
bogar; yer çeker, merkez kaç kuvveti
iter. Bu kadar basit. Bu basitlik
modern insani maalesef, aslinda
kabul etmesi çok daha kolay ve
çok daha basit bir gerçek olan
tüm sonuçlari sebepleriyle birlikte
yaratanin Allah oldugu inancindan
alikoydu.
KOLAYLIK VE ZARARLARI
SAID YAVUZ
Kolay elde edenin elde ettigi
seye ve elde ettigi yere vefasizligi
görülmeye degerdir.
Elindekinin kiymetini
bilmez. Onu çarçur eder, ona zarar
verir. Çünkü kazanmak için bir gayreti
olmamistir. Onu yitirdigi zaman aklina
daha çok ona sahip olmak için bir adim
atmak geregi hücum eder. Bundan da
azami rahatsizlik duyar. Bu nedenle
normalde bu rahatsizliktan kaçmak
için yeni elde etmek istedigi seylere
karsi bir gayreti kusanmasi beklenir.
Ama bu böyle olmaz. Bir seye bir kez
rahatlikla sahip olan, baska seylere de
ayni rahatlikla ulasmak isteyecektir.
Bu olmayinca hirçin biri olarak çikar
karsimiza. Ondan sahip oldugu seyin
degerini bilmesini beklemek saflik olur.
Ayni zamanda armut nerede pismis de
onun agzina düsmüsse o agaca da bir
ihtiram göstermeyecektir. Ona bu saygiyi
da çok görebiliriz.
Kolay elde edenin elindekine uzun süre
sahip olmasina sasirabiliriz. Çünkü o,
elindekinin degerini genellikle bilmeyecektir.
Geldigi gibi gider her sey; nasil
gelmisse öyle.
Yazilarin tamami derginin Temmuz 2024 sayisinda.