SAADETTIN ACAR | Aralık | 2019 | BASLARKEN
Din, bütün teorik ve fikri boyutlarinin yaninda, son tahlilde bir hâl meselesidir. O, içine dogdugu topluma bir hâl ve yasam biçimini emreder. Hiç kusku yoktur ki Resullullah’in (sas), geldigi çagi ve gönderildigi toplumu bu derece derinden etkilemesinin en güçlü sebeplerinden biri O’nun hâli ve dogru-dürüst hayatiydi. Evet, naklettigi sözler çarpiciydi, okudugu ayetler alisilageldik insan sözüne benzemiyordu. Bunun elbette ki büyük etkisi oluyordu ama O, daha çok hâliyle insanlari adeta cezp ediyordu. Zira söylediklerinin birinci muhatabi kendisiydi, nefsiydi.
Düsünün ki, o devirde insanin, kadinin, çocugun, ailenin, manevi degerlerin hiçbir anlami yoktu. Insanlarin hakikat diye meseleleri kalmamisti. Adi üstünde; cahiliye dönemiydi. Ama Allah Resulü karanliklar içindeki o toplumu sifirdan insa etti. Cehalet batakligindaki insanlari aldi ve dönüstürdü. Biliyoruz ki O, disaridan insan ithal etmedi; dünün katillerini,ayyaslarini, yol kesicilerini, zalimlerini aldi, 15-20 yil içerisinde tarihin en merhametli, sadik, dürüst, hakkaniyetli, adaletli, ahlakli insanlari haline getirdi. Bu dönüsümü nasil basardi? Bu dönüsümün dinamikleri üzerinde önemle durmamiz lazim. Acizane bu noktanin, Müslümanlarin yeniden dirilisi için çok mühim ipuçlari barindirdigi kanaatindeyim.
Resul-i Ekrem elbette çok güzel konusuyordu, fasih ve belig bir üslubu vardi ama o dönemde güzel konusan baskalari da vardi. Mesela Muallakat-i seb’a vardi; cahiliye toplumunun büyük sairleri, etkileyici hatipleri vardi. Ama Peygamber’in (sas) sözü hepsine galip geldi. Çünkü O (sas) söylediklerini bir hâle, bir hayat tarzina dönüstürmüstü. Çogunlukla yapildigi gibi O, karsisindakini aldatmak ve büyülemek için sözü istismar etmiyor; söz imkânini insanlari hakikate çagirmak için bir araç olarak kullaniyordu. Ama hakikati de en yalin haliyle üzerinde tasiyordu. (Ah, ne güzel tasiyordu!)
Bir hâl olarak tasavvuf
Peygamber’in mirasina talip olan Müslümanlar olarak bizlerin de konustuklarimizin, yazdiklarimizin kaynagina egilmemiz lazim. Eger o içimiz degilse yani kalbimiz dilimizden, dilimiz kalbimizden habersizse ürettigimiz her sey anlamsiz bir yigina dönüsür. Allah’in ayetlerini nakletsek bile durum degismeyecek; hiç kimseye tesir etmeyecektir.
Eskiler bir küçük menkibe veya hikâye ile koca kitleleri egitirlerdi. Ama biz modernler varliga dair ciltlerce eser yazar, en derin meselelere dair büyük büyük cümleler kurariz da çogunlukla bunun bir karsiligi olmaz. Ilginç degil mi? Burada temel mesele hâl ile ilgilidir.
Büyük topluluklari dönüstüren, kitalari Islam’la bulusturan tasavvuf ehlinin sözlerini de bu baglamda ele almak gerekir diye düsünüyorum. Tasavvuf ehli büyükler söyledikleri sözü kalbine ve kalibina yedirmistir zira. Bu sebeple her sözleri büyük bereketlere, füyuzata ve fütuhata sebep olmustur.
Islam’in o ilk yayilis dönemlerine, “intisar-i Islam” denilen o çaga baktigimizda da ayni seyi görürüz: Müslümanlar, ellerinde bir mushaftan baska bir sey yokken dünyaya açildilar, farkli topluluklarla temas kurdular. O dönemin Müslümanlari ellerindeki mushafin emirlerini hâl edinerek dünyanin dört bir yanina; Fas’tan Endonezya’ya, Çin’den Orta Asya’ya, oradan Anadolu’ya ve Afrika’nin içlerine, Avrupa’ya ve Endülüs’e kadar her tarafa Islam’i götürdüler. Müslümanlar bu farkli cografyadaki insanlara mantik, kelam ve felsefe ile gitmediler. Herkes isini dürüstçe yapti, iliskilerini ahlaki temeller üzerine kurdu. Karsilarindaki insanlar bu ilkeli durusun kaynagini merak ettiler ve kaynagin Islam oldugunu ögrendiklerinde de bu dine meylettiler. Yani ilk Müslüman nesil hâlleriyle insanlarin kalplerine girmeyi basardi. O zor dönemde, Islamiyet’in yayilmasindaki en önemli faktör budur. O insanlar Islam’i bir hâle dönüstürdüler ve bunu bir elbise gibi üzerlerine giydiler. Bu Islam libasi baska insanlari da etkiledi ve fevc fevc Islam’a girmelerine vesile oldu. Hiç konusmasalar da karsilarindaki insanlari duruslariyla etkilediler. Önce yasa, sonra anlat!
Günümüzde de Müslümanlarin süslü, parlak cümlelerden öte iyi örneklikler sergilemesi lazim. Islam’i anlatmak, evet, ama öncesinde Müslümanca yasamak, Islam’i bir hâle, hayat tarzina dönüstürmek gerekir. Insanlari etkileyecek olan da, bizi kurtaracak olan da budur zira.
Modern dönemlerde parlak cümlelerin ardina ne kötülüklerin, ahlaksizliklarin, sahtekarliklarin gizlendigini çok iyi biliyoruz. Bunun her adim basi onlarca örnegi ile karsilasiyoruz. Bu sebeple biz Müslümanlarin Rasullullah’in (sas) bu sahici hâline talip olmamiz ve örnekligi ve fikirlerine birebir mutabik olan mübarek hayati üzerinde yeniden düsünmemiz gerekir. Zira bizler çok söz söyledik. Asirlardir kütüphaneler dolusu literatür ürettik. Eksik biraktigimiz yasamaktir. Bugün muhtaç oldugumuz en önemli sey bu Müslümanca hâl ve durustur. Çok söz, çok konusmak, çok anlatmak… bunlar bize çok zaman kaybettirdi.

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016