SAADETTIN ACAR | Mart | 2017 | BASLARKEN
Yorgunuz.
Çok yorgunuz hem de. Asirlarin tüm yükünü omuzlarimizda hissediyoruz. Yasli dünyanin biriktirdigi derin meselelerle bogusuyoruz. Yasli dünyanin biriktirdigi ve modern zamanlarin katlayarak büyüttügü. Öte yandan ruhumuz büyük bir saldiri altinda. Adeta kusatilmis kalbimiz ve gönlümüz. Bir saldiriyi püskürttügümüzü sandigimiz her anda yenisi sahne aliyor. Ve yeniden bir kusatma, bir bogusma basliyor. Nefes alamadan daha bir yenisi geliyor, sonra bir yenisi daha. Dinlenmeye ihtiyacimiz var oysa. Çok. Ama durmuyor ki ‘bu hayasizca akin.’ Hayasiz ve insafsiz saldirilarin ardi arkasi kesilmiyor ki bir türlü…

Çaresiziz.
Zor sorularla bogusuyoruz ve çözümü olmadik yerlerde ariyoruz. Tam da bu sebeple; yanlis sokaklarda yitigimizi aradigimiz için belki, olmuyor bir türlü. Bulamiyoruz. Yer yarildi da içine girdi sanki. Cevaplar kaf daginin arkasina gizlenmis gibi. Uzak, çok uzak ve ulasilamaz. Bir isik, bir parilti gördügümüz an umutlaniyoruz. Çözdük saniyoruz her seferinde, tünelin ucuna vardik, ögrendik o büyük sirri. Oley! Ama heyhat, heyhat! Gördügümüz leyla degil serapmis meger. Her umut, yeni binlerce soru getiriyor beraberinde. Sekinet ariyoruz oysa, sadece sekinet. Ama nerde?

Kafamiz karisik.
Karisik da laf mi, karma karisik. Çokça umut bagladigimiz aklimiz, o büyük yanilgimiz, varligi anlamaya ve anlamlandirmaya yetmiyor. Sert duvarlara tosluyoruz her seferinde. Bir yerden sonra anlamsizlik ve yoklukla yüzyüze geliyoruz. Çikisi olmayan bir labirentin içindeyiz sanki. Dönüp dolasiyoruz, sarhoscasina. Ya da bir kisir döngü, bir fasit daire. Mesafe aldigimizi, ilerledigimizi saniyoruz ama degil. Bir süre sonra basladigimiz yere geri geliyoruz çünkü. Sonsuzluk beynimizi kemiriyor. Yokluk nasil bir sey, bilmiyoruz. Bu evren nasil bu kadar büyük? Ve bu hücre neden bu kadar küçük? Fizik nerede bitiyor, onun ötesinde ne var? Atomun merkezine ne zaman inecegiz? Bir itminan ariyoruz. Belki de bir teselli, bir avuntu. Olmuyor ama. Huzur çok mu uzakta?

Kibirliyiz.
Varligin içinde küçücük bir zerre bile degilken hem de. Varliga, nüfuz etmek söyle dursun, tam anlamiyla bir yorum bile getiremiyoruz. Buna ragmen, ene diyoruz, ben! Egoizmin sehvetiyle kendimizden geçmis durumdayiz. Burnumuz bir karis havada. Her seyin merkezi oldugumuzu düsünüyoruz. Kainatin bizim etrafimizda döndügüne inaniyoruz. Kendimize gelmemiz lazim, ruhumuza. Ve en önemlisi de kalbimize. Ama yolu bilmiyoruz. Nasil ve nereden?

Zalimiz.
Hem cahil hem de zalim. Insaniz ya, ondan. Çünkü acziyetimizi itiraf etmekten imtina ediyoruz. Çünkü hududumuzu asmaktan, sinirlari zorlamaktan büyük haz duyuyoruz. Çünkü duracagimiz yeri bir türlü bilmiyoruz. Çünkü nefsimizin hakkini vermiyoruz ve haddini bildirmiyoruz. Çünkü ruhumuza eziyet ediyoruz. Çünkü gönlümüzü ve kalbimizi; aklimizin, evet o büyük çaresizligimizin esaretine terk ediyoruz. Çünkü içimize ve göge kulak vermiyoruz. Çünkü tüm yatirimimizi vitrine yapiyoruz. Halbuki bir kalbimiz vardi, degil mi, bir ruhumuz? Ne çabuk unuttuk.

Zavalliyiz.
Zihnimiz ve kalbimiz binbir parçaya bölünmüs durumda. Her tarafa yetismeye çalisiyoruz. Yorgunuz bundan dolayi, asabiyiz ve gerginiz. Bu kosusturma bizi helak ediyor. Hayatin gürültüsünden birbirimizi göremiyoruz. Gürültü var: Ne bir ses duyuyoruz, ne de sesimizi duyurabiliyoruz. Hizin esaretinden birçok detayi iskaliyoruz. Detaylar ki, güzellikleri ve sirlari gizler kivrimlarinda. Sahte hazlarin pesinde kosturmaktan bir türlü huzur bulamiyoruz.
Bakmali oysa, görmeli ve seyretmeliyiz. Tefekkür edip perdenin ardindakine kulak kesilmeliyiz. Vakit daraldi çünkü ve sözler birikti, bilmeliyiz. Vakit daraldi ve söyleneceklerin çogu söylenmedi henüz, uyanmaliyiz.
Öyleyse, durup dinlemeliyiz. Durup dinlenmeliyiz. Durup düsünmeliyiz. Ama bir durmaliyiz önce. Durmali, durul¬mali, durulanmaliyiz. Ve içimize dogru bir yolculuga çikmaliyiz. Yola çikmali, yolda olmali ve yol almaliyiz. Yolu bulmali, yol olmaliyiz.
Ne demisti sair: “En uzun yoldur, insanin içi.”
Yani, herkes içine baksin. Zira çözüm oralarda bir yerde.
(Sondaki dört paragraf, yaklasik on yil önce bir radyo programi için yazdigim bir jenerik metninden kalma. Bir-iki müdahaleyle buraya uyarladim. Yakisti gibi…)

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016