SAADETTIN ACAR | Kasım | 2016 | BASLARKEN
Vaktin birinde bir bedevi devesinin sirtinda çölde seyahat ederken, uzaklarda, çaresizlik içinde kendisine el sallayan bir adam görmüs. Bedevi devesini adama dogru sürmüs. Belli ki zorda kalmis ve yardim istiyor. Yanina yaklasinca, uzun süre aç ve susuz kalmanin sonucu olarak zavalli adamin bitap düstügünü görmüs. Bedevi neyin var demis adama. Zavalli adam bedeviye yalvarmaya baslamis: “Lütfen bana merhamet edin! Çölde yolumu kaybettim. Açim ve susuzluktan ölmek üzereyim.” Merhametli bedevi, adama yardim etmek düsüncesiyle devesinden inmis, su ve yiyecek bir seyler vermek için adama yaklasmis. Tam bu sirada adam, süratle bedevinin devesine atlamis ve hizli bir sekilde deveyle birlikte oradan uzaklasmaya baslamis.
Bedevi, önce saskin bir halde olan biteni anlamaya çalismis, soku atlattiktan sonra da var gücüyle adamin pesi sira kosmaya baslamis. Bir taraftan da avazinin yettigi kadar adama sesini duyurmaya çalisiyormus. Adam, önce bedevinin devesini istedigini zannetmis ama baska bir seyler söyledigini anlayinca yavaslamis. Bedevi sunu diyormus: “Adam, beni kandirdin, devemi benden aldin, beni burada çaresizce çölün ortasinda biraktin! Tamam, devem de, onun üzerindekiler de senin olsun, al götür! Ama senden istirham ediyorum, bu olayi hiç kimseye anlatma, ne olur!” Adam sasirmis. Soyulan adam, ne kendisinin çölde tek basina birakilmasindan yakiniyor, ne de kandirilip devesinin çalinmasindan sikayet ediyordu. Hayretler içinde bedeviye sormus: “Ben senin, devenin pesine düstügünü, beni yakalayip cezalandirmak istedigini düsündüm. Sen ise bu olayi kimseye anlatmamam için yalvariyor, benden bu sözü almak için pesimden kosturuyor, kendini paraliyorsun. Bunu neden bu kadar çok istiyorsun? Insanlara söylesem ne olur ki!” Bedevi adama su cevabi vermis: “Eger bu olayi insanlara anlatirsan, korkarim ki insanlar bir daha çölde zor durumda kalmis, çaresiz, aç-susuz hiç kimseye yardim etmeyecek.”
Kissamiz bu. Bu olay sonradan duyulduguna göre ya adam bedevinin bu ricasini yerine getirmemis ya da bedevi basindan geçenleri birilerine anlatmis olmali. Öyle ya, ikisinden biri anlatmasa bizim bu olayi duymamiza imkan yoktu. Fakat meselemiz bu olayin nasil sizdigi degil. Mesele baska. Burada asil üzerinde durmamiz gereken, devesi çalinmis, merhamet etme duygusu suiistimal edilmis (ve günümüzün genel geçer kriterlerine vurdugumuzda “ilkel, barbar, gerici” diye tanimlayacagimiz) bir adamin, sicagi sicagina sergiledigi o muazzam irfani ve insani -ve tabi ki Islami- durustur. Bu canhiras çigliga bir müddet kulak vermemiz, bu merhametli durusun izini sürmemiz gerekir. Bir insani hasletin yara almasindan duyulan bu ürpertinin üzerinde bir miktar tefekkür etmemiz icap eder. Muazzam bir ders var burada çünkü. Ve günümüz uygarlik yutturmacasina da esasli bir reddiye var bu kissada.
Bilge bedevi, belli ki, kötülügün teshir edilmesinden korku duyuyor. Kötülügün yol olma ve diger insanlarca da taklit edilme ihtimalinden endise ediyor. Iyilikten maraz dogacagi düsüncesinin insanlarda yer edinmesinden çekiniyor. Bu düsüncenin yayginlasmasi halinde, zor durumda kalmis insanlara hiç kimsenin merhamet elini uzatmayacagini dert ediyor.
Bedevi, ne kendisine yapilan kötülügü cezalandirmanin derdinde, ne de içine düstügü zor durumdan nasil kurtulacaginin hesabinda. Oradan bir sekilde kurtulabilir, yeni bir deve bulabilir fakat insanlardaki merhamet duygusunun zedelenmesi halinde bunun tahribatinin çok büyük, tamirinin de çok zor olacagini düsünüyor. Bu refleksi de ondan.
Çagimiz, maalesef, kitle iletisim imkanlari ve basin-yayin organlarinin da marifetiyle, kötülügün teshir edildigi bir çag. Bu kanallarla bize, insanlara güvenmememiz gerektigi empoze ediliyor, iyilikten nasil maraz dogacagi örnekleriyle gösteriliyor. Suistimaller ve kötü örnekler ekranlarda döndürüle döndürüle, iyilik yapma duygumuz öldürülüyor, merhametsiz insanlar yiginina dönüstürülüyoruz. Bu propagandanin etkisiyle, mesela dilenen herkesi ayni kefeye koyuyor, tümünün varlikli insanlar oldugunu varsayiyoruz. Yardim isteyen herkesin bizi kandirdigini düsünüyoruz. Bu varsayimla vicdanimizi rahatlatiyor, digergamligimiza (o ulvi duygumuza) halel getirmemis de oluyoruz.
Bu durum, merhametsizligimizin bir örtüsü oldugu gibi, cimriligimizin de bir bahanesi oluyor. Aslinda dilencilere, onlari buna alistirmamak için yardim etmiyoruz mesela. Zorda kalmis birine, ayaklari üzerinde durmayi ögrensin diye el atmiyoruz örnegin. Ve hakeza, ve hakeza. Yani insani ve Islami duygularimizi öldüren bu melun propaganda, bize tutunacagimiz bahaneler üretmekte de hiç geri kalmiyor. Gelistigimizi, büyüdügümüzü düsünüyoruz. Oysa çagdas dünyanin, kültürlü medenilerin ve bilumum modernlerin,çölde yasayan o bedeviden ögrenecegi çok sey var.

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016