SAADETTIN ACAR | Aralık | 2014 | BASLARKEN
Hayata dinle tutunmak ve dine hayat vermek: Müslümanin en 'hayati' meselesinin bu oldugunu söyleyebiliriz. Hayata dinle tutunmak, onun rehberliginde ve izleginde yürümek; dine hayat vermek ise onu her dem yorumlamak, yeni yeni okumalarla canli tutmaktir.

Din, nihayetinde insan için vardir. Bunu uzatabiliriz: onun mutlulugunu, rahatini, huzurunu temin eder. Insan ise din ile seref kazanir ve derinlesir.

Dini, insan hayatina dair önerilerde bulunan herhangi bir düzenleme gibi sunmak ile ona hayatta yer vermeyecek kadar kutsallik atfetmek arasinda temelde bir fark yoktur. Ikisi de din ile hayat arasinda bir duvar örer. Birisi siradanlastirarak bunu yaparken, öteki kutsayarak buna sebebiyet veriyor. Hakikat sanki bu aralikta gibi duruyor. Onu ne siradanlastirmak, ne de ulasilamaz, dokunulamaz bir yere tasimak: dine hayatin tam da merkezinde yer açmak.

Dini, sadece “büyük” meselelerle ilgilenen, gündelik hayata dair ise bir sey söylemeyen bir formda takdim etmek büyük bir tuzaktir. Evet, sosyal, siyasal, kültürel önerileri de var ama sabahtan aksama, dogumdan ölüme, atilan her adimda dinin bir müdahelesi ve bir projeksiyonu da bulunuyor. Bu, bir gidip bir gelen, bir gözüküp bir kaybolan disaridan bir müdahele degil, hayatin paralelinde yürüyen, hayata katilan, ona çekizüden veren, onun yanibasinda duran bir durum. Refaket, bu durumu ifade eden en dogru kelime belki de. Ve bunun sonucunda “din hayatin vicdani” olur.

Din, hayata anlam ve derinlik katar. Öbür taraftan bakinca da hayatin dine canlilik verdigini söylemek durumunda kaliriz. Din olmasa hayat kupkuru ve anlamsiz olur ama hayat da olmasa din soyut bir iddiadan öteye geçmez. Dini kutsal kabul edip hayati ve insani önemsizlestirmek, her seyden önce dinin ruhuna terstir. Çünkü Allah dini yaratip ona uygun bir insan yaratmadi, tam aksine, insani yaratip ona uygun bir din gönderdi. Öyleyse dini takdis ederken hayati iskalayamayiz, o da mukaddestir.

Buradaki önemli bir ayrintiyi da es geçmemek gerekir: Hayat din için feda edilebilirken din hayat için kurban edilemez. Ama hayatin feda edilmesi, tüketilmesi degil, bu dünyaya ait olan bölümün öte dünyaya eklemlenmesidir yalnizca. Bu açidan hayatin fedasi, onun 'fena'ya bakan yüzünün kesintiye ugramasindan baska bir sey degildir. Çünkü “ölür ise ten ölür, canlar ölesi degil.”

Dinin öngörülerine, ögretilerine göre düzenlenmeyen bir hayat kabul edilemez ama hayata dokunmayan ona temas etmeyen bir din anlayisinin da eksik oldugunu hemen pesinden belirtmemiz gerekir. Buradan hareketle su sonuca varabiliriz: Hayat ve insan -ne kadar degisirse degissin varligini sürdürdügü sürece, tüm yeni durumlar için dinin söyleyecegi bir söz bulunur. Bu anlamda dinin bir elastikiyetinden, bir genislemesinden söz etmek gerekir, degisip dönüsmesinden degil. Kaldi ki, hakikatte din ve hayat diye iki ayri ve bagimsiz alanin varligi da söz konusu degildir. Din hayatin anlami, hayat dinin mücessem (somutlasmis) halidir. Öyleyse birbiriyle mücadele eden degil, birbirini tamamlayan, hatta birbiriyle bütünlesen bir iliski söz konusudur.

Sözün özü: Din bu dünyada yasanir, hayat ise öbür dünyada.

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016