Sözlükte; artma, aritma; övgü ve
bereket manalarina gelen zekat,
terim olarak Kur’an’da belirtilen
siniflara sarf edilmek üzere dinen
zengin sayilan Müslümanlarin malindan
alinan belli payi ifade eder.
Zekat, Allah’in emridir ve Islam’in esaslarindandir.
Zekatin fikih bakimindan
sartlari vardir. Yüce emir, bu sartlar çerçevesinde
yerine getirilir. Yüce emir yerine
getirilirken Allah’in rizasi, rahmeti, fazileti,
bereketi ve magfireti umulur. Veren ile
alan arasinda bir hayat dengesi meydana
gelir ki, hem birey hem toplum açisindan
sifa kaynagi bir iktisat düzeni dogar.
Yeterli mala sahip olup zekatini vermeyenler,
önce Allah’in emrine itaat etmemis
olur, sonra da cimriliginin psikolojik baskisi
altinda bir ömür boyu ezilir de ezilir.
Bu zamana kadar, zekatini verdigi için
mali azalan, mali elinden çikan kimse var
midir? Zekatini verenler, Allah’in emrine
uymanin huzurunu yasarlarken, manevi
ve ruhi bakimdan da toplumla, insanlarla
bütünlesmenin güvenine ererler.
Bugün bilhassa gerek ülkemizde gerekse
Islam dünyasinda zekatimiza muhtaç
nice insanlar vardir. Bu yaralar, Allah’in
bize lütfettigi ve bizzat emrettigi zekat,
sadaka, infak müessesiyle sifa bulacak
yaralardir. Ramazan-i serif de diger ibadetler
için oldugu gibi zekat için de paha
biçilmez firsattir.
Zekatimizi kurusu kurusuna hesaplayip
mümkünse daha da üste koyarak olusan
meblagi zekat verilecek zümreden birisine
ulastirmak bizim hem gönlümüzü hem de
malimizi arindiracak, temizleyecektir. O
mali, bize süphesiz Rabbimiz lütfetmistir.
Malin ve mülkün asil sahibi bizden,
bir kismini kendi belirledigi yerlere sarf
etmemizi emretmektedir. Bundan daha
güzel bir emir ve bu emre itaatten daha
güzel bir sarf olur mu? Elbette vermenin de
edebi ve usulü vardir. Alimler; zekat veren
kimse, zekatini verdigi fakirin kendisinden
daha hayirli olduguna itikat etmeli;
kalbinde onu noksan görmemeli ve onu
küçük düsürmemelidir, buyurmusladir.
Allah, bütün ibadetlerimizi ihlasli ve bereketli
eylesin.
Yüce Ramazan’in sonunda bayrama erecegiz.
Islam âlemi olarak bu bayrama
ve nicelerine hayirla, huzurla, bereketle,
maddi ve manevi sifalarla kavusmayi
Rabbimiz nasip eylesin.
VERENE VERILIR, VERMEYEN MAHRUM KALIR
PROF. DR ALI AKPINAR
Insan, yaratilista mala düskündür.
Zaten mal kelimesi, zail olup giden
ve kendisine meyledilen anlaminadir.
Gerçekten de o, fanidir; bir gün
attarin evindedir, bir baska gün baytarin
evindedir. (Ragib, Müfredat, s.
784) Kur’an ayetlerinde çok miktarda
mala hayir denmistir. “Birinize ölüm
geldigi zaman, eger geriye hayir/mal
birakiyorsa.” (Bakara, 180) “Maldan/
hayirdan ne harcarsaniz Allah süphesiz
bilir.” (Bakara, 273) “Gerçekten
insan mala/hayra pek düskündür.”
(Adiyat, 8) Bu, insanin mali, salt hayir
görüp ona yönelmesi ve onu istemesi
sebebiyledir. Gerçekten de çogu insan,
mal/variyet sahibi olmayi salt hayir
görür ve çok mal sahibi olmak için
kosturur. Halbuki nice insan için
sahip oldugu/olacagi mal, dünya ve
ahirette kendi zararina olmustur. Nice
insan malina göz dikenlerin hismina
ugramis canindan olmus, düsman
kazanmis yahut helale harama riayet
etmedigi için, zekatini/hayrini
vermedigi için maliyla tâbi tutuldugu
sinavi kaybetmis ve ahirette hüsrana
ugrayanlardan olmustur. Öte yandan
Kur’an, mala hayir diyerek, Müslüman
için mal kazanmaktan asil amacin
onu hayirda kullanmak olduguna
dikkat çekmistir. Buna göre gerçek
mü’min, mali hayirli yollardan kazanir,
hayirli yerlerde harcamaya ve
maliyla hayirlar kazanmaya gayret
eder.
CANI VE MALI ARINDIRAN ZEKAT
DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ
Allah’in en kadim emirlerinden biri olan zekat, dinin kemal hali olan
Islam’in namaz, oruç ve hacla birlikte dört ana direginden biridir.
Bu nedenledir ki gerek bireylerin gerekse toplumlarin din ve deger
çatisinin çökmemesi ve saglam kalmasi için bu dört diregin sabit
ve saglam sekilde ayakta kalmasi gerekir. Bu hakikati dile getiren
Hazret-i Peygamber, kelime-i sehadeti de katarak, “Islam bes sey
üzerine bina edilmistir.” buyurmaktadir. Dikkat edilecek olursa bir
“bina edilme” kavrami kullanilmis ve bu ibadetlerin her birinin,
binayi üzerinde tasiyan ana sütunlar olduguna isaret edilmistir. Bu
açidan her Müslüman kendi beden ülkesinde yahut Müslümanlarin
yasadiklari her bir ülkede Islam’in yeniden insasini ve ihyasini arzu
ediyorlarsa, öncelikte bu temel direklerin saglamligini, sabitligini
ve sürekliligini saglamalidir.
ZEKATIN GÜNÜMÜZDEKI ANLAM VE ÖNEMI
PROF. DR. SELAHATTIN YILDIRIM
Kainati meydana getiren unsurlarin ve insani meydana getiren
hücre ve organlarin hiçbiri digerinin yerini alamadigi gibi ibadetler
de birbirinin yerini tutmaz. Gözün vazifesini kulak, elin vazifesini
ayak yapamadigi gibi ne oruç namazin ne namaz zekatin ne de
herhangi bir ibadet cihadin yerini tutabilir. Nitekim Islam tarihinde
kitlesel düzeyde yasanan problemlerin basinda zekatin iptal talebi
üzerine yasanan Ridde savaslari gelir. Resul-i Ekrem Efendimizin
vefatindan sonra yerine Hazret-i Ebubekir halife olarak seçilince
Araplarin bir kismi namazla zekatin arasini ayirmaya kalkistilar
ve, “Allah zekat almayi Resulüne emretmisti. Hazret-i Peygamber
aramizda olmadigina göre artik zekat vermemize gerek yok.” diyerek
zekat vermeyi reddettiler. Bunun üzerine Hazret-i Ebubekir, Hazret-
i Ömer’in itirazina ragmen, “Allah’a yemin ederim ki, namazla
zekatin arasini ayiranlarla mutlaka savasirim. Çünkü zekat malin
ödenmesi gereken hakkidir. Allah’a yemin ederim ki, Resulullaha
verdikleri bir deve yularini dahi bana vermekten kaçinirlarsa sirf
bu sebepten dolayi onlarla savasirim.” demistir. Halifenin bu tutumu
Islam’in hiçbir unsurunun feda edilememesi gerektigini, çünkü yeri
doldurulamayacak derecede önemli oldugunu gösterir.