ILIM VE IRFAN | Mart | 2017 | AYIN KONUSU | Okunma: 1559
DOSDOGRU YOL EHL-I SÜNNET YOLU

Imam-i Rabbani Hazretleri, bir mektubunda söyle buyurmaktadir: “Vaazlarin özeti, nasihatlarin özü dindar kimselerle, seriata bagli insanlarla oturup kalkmak ve sürekli onlarla beraber olmaktir. Dindarlik ve seriata bagli olmanin ölçüsü de hak olan Ehl-i sünnet ve’l-cemaat yoluna girmeye baglidir. Diger Islam firkalari arasindan kurtulusa ermis olan firka, Ehl-i sünnet ve’l-cemaattir. Bu yolun büyüklerinin izinden gitmeyenlerin kurtulusa ermeleri imkansiz, onlarin görüslerini kabul etmeksizin felah bulmalari muhaldir.”
Bu çagda yasayan mü’minler olarak bizim de yolumuz, ölçümüz Ehl-i sünnet hayati ve çizgisidir. Bu çizgiden bir milim ayrilmak bir ömrün nice sapkinliklarla ziyan olmasi dahasi ahiretin de elden çikmasi demektir. Nakle, akla ve kesfe dayali bütün deliller bu manaya taniklik etmektedir. Bunun aksini düsünmek, bu yoldan ayrilarak felah bulmak asla mümkün degildir.
Bu yolun çizgisi, ölçüsü, sinirlari oldugu gibi bu yolu tehdit eden büyük tehlikeler de vardir. Tarih boyunca büyük hareketler olusmustur, halen de yenileri bir tehdit olarak meydana çikmaktadir. Ancak, Allah’in izniyle, Kur’an’a ve Resulullah’a tam manasiyla ve siki sikiya bagli olan bu mübarek yol, alimlerin ve mürsidlerin rehberliginde gönüllere iman ve Islam nurunu saçmakta; her türlü fikri ve ameli sapikliga ve sapkinliga; bidatlara ve belalara bir kalkan olarak dinimizi ve imanimizi muhafaza etmektedir. Her seyden önce, kurtulusa erdi¬ren ve Müslümanlar içinde ezici çogunlugu temsil eden Ehl-i sünnetin görüsleri dogrultusunda, kisinin, inanç esaslarini düzeltmesi gerekir. Insan ancak bu vesileyle ebedi kurtulusa ve ahiret saadetine erebilir. Ehl-i sünnete aykiri olan bozuk inançlar ebedi ölüme ve sonsuz azaba götüren öldürücü zehir gibidir.
Ehl-i sünnet yolunun faziletleri insanin dünya ve ahiret saadeti için birer delildir: Her seyde az dünyalikla yetinmek, kanaat etmek, tevazu göstermek, süpheli islerde ihtiyatli olmak, faydasiz isleri terk etmek, kimseye eziyet vermemek, nefsani aliskanliklari terk etmek, din yolunda emredileni yapmak yasaklanandan kaçinmak, gönlünü dünyadan çekip ahirete yönelmek vb. Bütün bu güzellikler itikad ve amel yönünden Ehl-i sünnet ve’l-cemaate bagliligin tabii bir neticesidir. Merkez, yol, istikamet Ehl-i sünnettir. Cenab-i Allah, hakkiyla yürümeyi, menzile varmayi cümlemize nasip etsin.

EHL-I SÜNNET ANA HATTIR
AHMET BIRLER

Islam tarihinde yasanan bazi hadiseler ve önemli dönüsümler, Islam milletinin ve anlayisinin ana akimini olusturan omurgaya Ehl-i sünnet ve’l-cemaat isminin verilmesini gerektirmistir. Ümmet içinde yasanan bazi ayrismalar, firkalasmalar ve görüs ayriliklari, yeni bazi gruplarin olusmasina yol açmis, bu da omurganin tespit edilmesi gerekliligini dogurmustur. Iste bu tespit ihtiyaci Ehl-i sünnet adlandirmasinin sebebidir.
Söyle düsünülmemelidir: Islam’in birden fazla dogru yorumu bulunmakta ve bu yorumlarin tamami, birlikte Islam gövdesini olusturmakta. Bazi tekil konularda bu dogru olabilir. Nitekim, Ehl-i sünnetin içinde yer alan mezhepler –ki Ehl-i sünnet bu mezhepleri hak/dogru kabul eder- bu tekil farkliliklardan dogmustur. Namazda elinizi söyle mi, böyle mi baglayacaginiz, itikadi ve dünya görüsüne müteallik, omurgaya dair bir farklilik degildir. Diger bir tabirle usule degil, furuata dair bir farktir. Bu farkliliklar, Islam’in o tekil konudaki birden fazla yorum ve kabule izin verdigini gösterir. Ama Ehl-i sünnet bu tür furuat üzerine bina edilmis degil, aksine asla dair, usule dair tartismalarin neticesinde belirmis ve tebellür etmis ana akimdir.

EHL-I SÜNNET YOLUNDA ILIM, AMEL VE MARIFET
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN

Islam firkalari içinde orta yolu takip eden, Kur’an, sünnet, sahabe ve selef-i salihini görüslerine esas kilan firka-i naciye, Ehl-i sünnet ve’l-cemaattir. Mutezile, Sia, Hariciye gibi firkalarin her biri bir konuda takintili olmus ve Hak yoldan ayrilmislar¬dir. Mutezile akil ile, Sia Ehl-i beyt ve sahabe konusunda asiri fikirleriyle tarih boyunca ümmetin büyük çogunlugu içinde bir çibanbasi olusturmuslardir.
Müceddidi yolun Osmanli topraklarinda en büyük temsilcisi olan Halid Bagdadi bir halifesine yazdigi mektubunda söyle der: “Kur’an-i Kerim’e, Sünnet-i seniyyeye siki baglanmanizi; size tâbi olanlarin akai¬dini Ehl-i sünnetin görüslerine göre düzeltmenizi emir ve tavsiye ederim. Ehl-i sünnet, manevi zevk ve kesif ehli insanlarin ittifaklarina göre firka-i naciyedir.” (35. mektup)
Halid Bagdadi’nin bu sözlerinden anlasildigi üzere Ehl-i sünnet sadece ilmi planda alimlere göre degil kesif ehli sufilere göre de Hak yoldur. Bunun en büyük sebebiyse onlarin sahabeye olan dengeli bakislaridir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat anlayisinda Peygamberden sonra en büyük mertebe sahabeye aittir. Büyük sufiler dahil hiçbir veli de sahabenin seviyesine erisemez. Halidiligin dayandigi müceddidiligin imami Ahmed Serhindi (ks) bu konuda söyle der: “Peygamber Efendimize sahabe olmanin fazi¬letine denk hiçbir fazilet yoktur. Ümmetten herhangi birinin, bütün ömrü boyunca ortaya koydugu zühd, riyazet ve ibadetler, sahabenin Islam’in zayif oldugu dönemde Islam’i ve Allah Resulü’nü güçlendirmek üzere ortaya koydugu az bir amele bile denk olamaz. Nitekim Peygamber Efendimiz, ‘Sizden biriniz Uhud dagi kadar altin tasadduk etse bile, ashabimin ne bir müd arpayi sadaka olarak vermesine, ne de bunun yarisina denk bir is yapmis olur.’ buyurmustur.” Imam-i Rabbani’ye (ra) göre bu üstünlügün sebebi onlarin Islam için yaptiklari büyük fedakarliklardir.

EHL-I SÜNNETI TEHDIT EDEN DÜSÜNCE VE HAREKETLER
YRD. DOÇ. DR. HASAN GÜMÜSOGLU

Ehl-i sünnet, Resulullah’in ve Ashab-i kiramin sünnetinin takip edilmesi gerektigine inanan Müslüman; cemaat ise Müslümanlarin büyük ekseriyeti, Ashab-i kiram, tabiin ve tebe-i tabiinden olusan üç nesil veya Islam alimlerinin çogunlugu manasina gelmektedir. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat -Ehlü’s-sünne ve’l-cemaa- ise bir istilah olarak özellikle itikad ve amel noktasinda Hazret-i Peygamberin sünnetinin yani sira, ilk üç neslin dini anlayis ve uygulamalarina tâbi olmayi kendileri için dini bir zorunluluk gören en büyük Müslüman toplulugunu ifade etmektedir.
Maturidiye ve Esariye olmak üzere iki koldan geli¬sen Ehl-i sünnet ve’l-cemaat mezhebi, tarih boyunca Müslümanlarin büyük ekseriyetini teskil etmis ve Firka-i naciye olarak kabul edilip bunun disinda kalanlar bidat ve dalalet firkasi olarak görülmüstür. Ehl-i sün¬net ve’l-cemaatin iki kolu arasinda ciddi bir ihtilafin ve farkliligin olmamasi sebebiyle tarih boyunca Ehl-i sünnete mensup alimler arasinda siki iliski tesis edile¬rek, bidatlere karsi beraberce mücadele sergilenmistir. Ebu Muzaffer el-Isferayini (v. 1078), Resulullah ve saha¬benin sünnetine devamli sahip çikip onlari nakleden Müslümanlar için Ehl-i sünnet tabirinin kullanildigini ifade ederek, sahabeyi kötüleyen Havaric ve Sia ile, kaderi inkar eden Mutezile’nin sahabenin yolundan giden kimselerden olmayacagini söylemistir. Isferayini bu firkalarin icmayi delil kabul etmemeleri sebebi ile de Firka-i naciye olarak ifade edilen cemaatten ayrilmis olduklarina dikkat çeker. O, Ehl-i sünnet ve’l-cemaatin, Allah’in kitabini, Resulullah’in (sas) sünnetini, ümmetin icmaini ve kiyasi, ameli konularda ser’i delil olarak kullandiklarini, diger firkalarin ise bunlardan birisini reddettiklerini söyleyerek, ehl-i necat olmak için bu esaslarin hepsinin kabulünün gerekli oldugunu belirtmistir.

TASAVVUF VE EHL-I SÜNNET
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM BAZ

Günümüz Islam cografyasinda siyasi, sosyal, iktisadi ve hatta itikadi açidan çok yönlü bir savrulma yasanmaktadir. Bunun dis nedenlerine baktigimizda, savrulmalari planlayan, destekleyen ve hem dini hem de dünyevi bir firsata dönüstürmek isteyen, özetle, Bati diyebilecegimiz bir vakia ile karsi karsiyayiz. Bu hususta gayelerine ulasa¬bilmek için, Müslümanlarin sarildiklari Allah’in ipinden ayrilmalari ve tefrikaya düsmeleri, irfani derinlikten ve hikmetten uzak kalmalari ve kardesine süpheyle bakan birer dindar haline gelmeleri arzulanmaktadir. Bunun gerçeklesmesi için de sürekli fitneler üretilmektedir. Özetle Islam dünyasi çetin bir dönem yasamaktadir. Bu durum, Müslümanlarin her zamankinden daha fazla zinde olmalarini ve kendi degerlerine daha siki baglanmalarini zorunlu kilmaktadir.
Islam tarihine baktigimizda, yasanan her çetin dönemde genel olarak iki yaklasim ortaya çikmistir. Bunlardan birincisi Asr-i saadeti esas aldiklarini kabul/iddia eden ve genellikle selef vurgusu yapan guruplardir. Bunlarin temel söylemlerinde, Asr-i saadeti donduran ve onu her çaga ayni sekilde uygulamaya çalisan, kendi anlayislarini tek dogru kabul ederek bu dogruya uymayanlari bidat ehli hatta kolayca kafir ilan eden bir yapi dikkat çekmektedir. Örnegin Hazret-i Ali döneminde ortaya çikan Hariciler, Ibn Teymiye’yi tam anlayamayan ve kendilerine selefi diyen kimi guruplar, Osmanlilar döneminde 17. yüzyilda ortaya çikan Kadizadeliler, bazi Vehhabiler ve günümüzdeki kimi guruplar bunlara örnektir. Günümüzde oldugu gibi, bu hareket ve anlayislarin siyasi, sosyal ve iktisadi açidan tartisma ve çatismalarin yasandigi, sorunlarin arttigi çetin dönemlerde ortaya çiktigini görmekteyiz. Ikinci yaklasim ise Kuran ve Sünnet’i esas alan ve buna ümmetin sahih ilim ve irfan birikimini de bir medeniyet insasi açisindan zaruri gören anlayislardir. Bu anlayisa sahip olanlar, gelenegi tasiyan ve kendine özgü bir silsilesi ve metodolojisi olan yapilardir. Bunlarin basinda itikadi ve fikhi mezhepler ile tarikatlar gelmektedir. Iste Müslümanlar arasinda çikarilmak istenen fitneler de genellikle mezhepleri birbirine düsürmek, mezhepsizligi yayginlastirmak ve tarikatlari bidat göstermek seklinde yapilmaktadir. Halbuki bu yapilar, Ehl-i sünnet denen orta yolun tasiyici sütunlaridir.


(Dosya yazilarinin tamami derginin Mart, 2017 sayisinda.)

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016