YETIM: RAHMET VE BEREKET VESILEMIZ
Darüssafaka; öksüz ve yetim Müslüman çocuklari okutmak için Cemiyyet-i Tedrisiyye-i Islamiyye tarafindan 1873 yilinda Istanbul’da açilan mektep.
Darüleytam; Balkan ve I. Dünya savaslarinda kimsesiz kalan çocuklari barindirmak ve bir meslek edindirmek amaciyla 1914 yilinda kurulan müesseselerin adi.
Yakin tarihimizden iki mühim kurumunun niçin kurulduklarini, hangi faaliyeti yürüttüklerini birer cümleyle andik.
Yetimler ve yetimlik tarihte, geçmiste kalmadi. Maalesef bugün daha da büyük bir toplumsal meseleye dönüstü. Islam âlemindeki iç çatismalar, isgaller, savaslar her gün yüzlerce çocugun yetim veya öksüz kalmasina sebep oluyor.
Islam bu hususta son derece hassas, son derece duyarlidir. Resulullah Efendimiz yetim ve öksüz olarak büyümüstür.
Bizlere düsen mazlum ve magdur yetimleri sahiplenmek, onlara bir hayat hakki tanimaktir.
Sadece devletin veya devletlerin vazifesi degildir yetimlere sahip çikmak. Bugünkü imkanlar çerçevesinde sivil toplum kuruluslariyla, vakiflarla, derneklerle, bireysel çaba ve gayretlerle yetimlerin ellerinden tutmali, insani sartlarda onlarin da güzel bir kul olarak yasamalarina var gücümüzle destek olmaliyiz.
Bizim hayattaki yüz akimiz sahip oldugumuzu zannettigimiz servetimiz, villalarimiz, hesap cüzdanlarimiz, apartmanlarimiz, lüks arabalarimiz, altinlarimiz olamaz degil mi? Bizler, Allah’in kulu Resulullah’in ümmetiyiz. Rabbimizin bizlere lütfettigi her imkani yine O’nun (cc) yolunda candan ve gönülden kullaniriz, sarf ederiz.
Bizim mesuliyetimiz sadece kendi çocuklarimizla sinirli degildir. Bilakis Islam ümmetinin ve hatta bütün mazlum ve magdur insanlarin yardimina kosmakla, onlarin yaralarini sarmakla mükellefiz.
Bütün bu çabalarin sadece maddi yardimi ve boyutu degil her cephesi önemlidir. Yetim ve öksüzlerin barinmasi, egitimi, meslek sahibi olmalari, evlenmeleri, hayatin içinde yer almalari son derece mühimdir.
Kadir gecesini ve Ramazan bayramini idrak ettigimiz günlerde dualarimizdan, düsüncelerimizden, hayir ve hasenatimizdan yetimleri eksik etmeyelim.
YETIMLER VE YETIMLERIN INCISI: MUHAMMED MUSTAFA (SAS)
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG
Ergenlik çagina gelmeden
babasi vefat eden
çocuga yetim (çogulu:
eytam, yetama) denir.
Türkçedeki karsiligi
öksüzdür. Insan
türünde babasi vefat
edene yetim ve öksüz dendigi halde
hayvan cinsinde anasi ölen yavrulara
yetim denir.
Daha sonraki dönemlerde ve fikihta
yetim kavrami, ergenlik çagina
gelmeden annesi vefat edenleri de
kapsayacak sekilde genislemistir.
Yeni dogan bebeklerin ve çocuklarin
anneli ve babali büyümeleri güzel bir
sey olmakla beraber bülug çagi dedigimiz
ergenlik dönemine gelmeden
ya babasini veya annesini ya da her
ikisini kaybedenlerin sayilari da az
degildir. Bu durumda ister oglan ister
kiz olsun yetimdir, öksüzdür.
Yetimin sözlük anlami yalnizliktir.
Yetimler kendilerine bakacak, gözetecek,
koruyacak, yetistirecek ve sahip
çikacak anne veya babasini ya da her
ikisini kayip ettiklerinden, kimsesiz
ve yalniz kaldiklarindan yetim ismi
almislardir. Dolayisiyla bu durumdaki
öksüzlerin din, ahlak ve hukuk
yönünden özel bir statüleri vardir.
Yetimler en eski tarihlerden itibaren
günümüze gelinceye kadar istisnasiz
bütün toplumlarda ve kavimlerde
görülen beseri bir olgudur. Bütün
toplumlarda yetimlere merhamet ve
sefkat gözüyle bakan ve kendilerine
sahip çikan, onlari yalniz birakmayan
insafli ve akl-i selim sahibi
kisiler çogunlukta olmakla beraber
o kimsesiz ve korumasiz yavrulari
küçümseyen, asagilayan, haklarini
çigneyen, ezen, sömüren ve istismar
eden acimasiz, zalim, gaddar, menfaatperest,
serefsiz ve vicdansizlar da az
degildir. Bu yüzden yetimleri onlara
karsi korumak için din, ahlak, hukuk
ve iktisat alanlarinda birtakim tedbirler
alinmistir. Semavi ve Ilahi dinlerin
kutsal kitaplarinda yetimlerle ilgili
tedbirler, konular ve hükümler epeyi
yer tutar.
YETIMLERE YURT OLALIM
PROF. DR. IBRAHIM BAZ
Peygamberlerin hayatlari, gönderildikleri toplumlari tüm kötülüklerden korumak ve kurtarmak, onlara güzellikleri göstermek gayretiyle geçmistir. Her bir peygamberin bizzat uygulayarak ümmetine ögrettigi bu sorumluluk bilinci, iman etmenin en temel ilkelerinden biridir. Inanmak, bencilligi birakarak, peygamberler gibi baskalarinin da derdiyle dertlenmeyi ve her birini bir emanet gibi görmeyi gerektirir. Kâmil bir mü’min için yalniz kendi cani degil; ailesi, komsusu, akrabasi, din kardesi ve hatta bütün insanoglu bir emanettir. Bu baglamda dini bir kavram olan mükellef olmanin anlami, sadece ibadetlerle sinirlari degildir; hayatin bütün alanlarini kusatan bir sosyal sorumluluk bilincine sahip olmayi da içerir. Bu üstün sorumluluk bilinci, kendi dininden olsun veya olmasin yeryüzünün tamaminda mazlum olmus ve magdur edilmis imdat dileyen veya buna bile mecali olmayan tüm insanlara imkan ölçüsünde el uzatmayi, yardim etmeyi, en azindan dua etmeyi gerektirir. Bu hususta yapilacak yardimin önceligini, yardim edecek kisinin imkanlari ve yardim edilecek kisinin içinde bulundugu durumun aciliyeti belirler.
Bu perspektiften bakildiginda günümüzde insanligin kanayan yarasi Gazze’dir. Dolayisiyla bugün için öncelik Gazze’ye aittir. Çünkü Gazze, dünyanin neresinde yasarsa yasasin, insafi olan herkesin vicdanini sizlatip ayaga kaldiracak kadar görünür bir acidir. Gazze’nin acisi ve yasadigi zulüm, insanlari yeniden insan ve gerçek Müslüman olmaya davet eden açik bir uyaricidir.
Gazze’nin acisi en çok da henüz hayat denen yolun basinda ve olandan bitenden habersiz yetim ve öksüz kalan çocuklarin yüzlerine yansimaktadir. Basta Gazze’nin yetimleri olmak üzere aslinda bütün yetim ve öksüzler kendilerine uzanacak merhamet sicakliginda bir el beklemektedir. Unutmamak gerekir ki yetimler kendilerine uzanacak bir ele muhtaç oldugu gibi, manen iyilesmek isteyen her insan da yetimlere muhtaçtir.
Yazilarin tamami derginin Nisan 2024 sayisinda.