ILIM VE IRFAN | Eylül | 2016 | DIGER YAZILAR
GERÇEK MÜRSIDIN ÖZELLIKLERI
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN

Sufilere göre mürsid kendisine intisap eden müridin hallerini, hususiyetlerini ve kabiliyetlerini göz önünde bulundurarak onlari manen terbiye eden bir rehberdir. Mürsidler, saliklerin gözündeki gaflet perdesini kaldirir ve onlari Hakk’a vasil kilarlar. Müritleri gayb ilimlerinden alikoyan ayip ve kirlerden temizlerler.
Sufilere göre manevi kemale ulasmanin en kisa yolu nur kaynagi olan Allah dostlarinin sohbetine girmektir. Bu konuda Imam-i Rabbani (ks) söyle der: “Mürsidin bakisi gönül dertlerine deva, teveccühü manevi hastaliklara sifadir. Onun hidayet ve irsad nuru, günes isigi gibi elinde olmadan her seyi kaplamaktadir. Gerçi onun iradesi kendi elinde degildir ama bir de kendi iradesi ile müridine yönelecek olsa neler olmaz ki! O, çogu defa kendi iradesini arar fakat onu bir türlü bulamaz. Ne var ki mürsidin nuruyla hidayeti bulan kimselerin bu sirri bilmeleri gerekmez. Hatta bunlar geregi gibi irsad olunduklarini bile bilemeyebilirler. Buna ragmen seyhin kemalatindan nasiplerini alir ve insanlari hidayete sevk ederler. Allah’a vuslat yollarini seyh elbette bilir. O seyr-ü sülûkun tafsilatindan haberdardir. Digerleri onun bilgisiyle yetinir ve onun araciligiyla kemal ve tekmil mertebelerine ulasir, fena ve bekayla sereflenir.” (260. Mektup)
Mürsidin, salikin tüm hallerini bilebilmesi için kendisinin sülûk yolunu kat etmis, her makamin hakkini vermis, manevi tecrübe sahibi bir mübarek insan olmasi gerekir. Ibn Acibe Hazretleri mürsidi, manevi makamlari zevken ve kesfen asmis, fena ve beka makamlarina erismis, cezbe ile sülûku cem etmis kimse olarak tarif eder. Ona göre böyle bir tecrübeyi yasamadan seyhlik iddia edenler gerçek bir mürsid degil ancak kutta yani yol kesicidir. Müellifin yol kesici dedigi bu tür seyhlere tasavvuf literatüründe müteseyyih, mütesayih, kal seyhi, mustasvif ismi verilir.

HAZRET-I HIZIR VE HAZRET-I MUSA KISSASI
PROF. DR. ALI AKPINAR

Bir hadis-i serifte her cuma günü Kehf suresini okumamiz tavsiye edilir. “Kim Kehf suresini cuma günü okursa, o kisinin iki cumasi arasi aydinlanir.” (Hakim, Beyhaki) Elbette haftamizin aydinlik olabilmesi için anlayarak ve mesajlari hayata tasiyarak okumak lazimdir. Surede dört önemli kissa anlatilir. Üç yüz dokuz sene magarada uyutulup uyandirilan Ashab-i Kehf kissasi, bahçe sahipleri kis¬sasi, Musa-Hizir (as) kissasi ve Zülkarneyn kissasi. Her bir kissa ayri ayri mesajlarla doludur. Her hafta bu mesajlarla dolan ve donanan mü’min, hayata bu mesajlar isiginda bakacaktir.
Iste bu kissalardan biri Musa-Hizir (as) kissasidir. Kissada Hizir’in ismi açikça geçmez, ondan, katimiz¬dan kendisine bir rahmet verdigimiz ve kendisine ilim ögrettigimiz kullarimizdan biri diye bahsedilir. Hizir, yüce Yaratici’nin katindan rahmet ve ilim verilmis bir seçkindir. Onun melek yahut peygamber yahut da bir Allah dostu olabilecegi söylenmistir. Yine ayetlerden onun, Musa aleyhisselam ile yolculugunda kendiliginden bir sey yapmamis oldugunu, yaptigi her seyi yüce Allah’in izin ve emri ile yaptigini anliyoruz.

HAKK’A ADANMIS BIR ÖMÜR: IBRAHIM DESUKI (ks)
MERYEM INCI NUR BABADAG

Ömrünü Islam’a hizmete adamis tasavvuf önderi Burhanüddin Ibrahim bin Ebi’l-Mecd Abdülaziz ed-Desuki Hicri 633’te asagi Misir’daki Markus’ta dünyaya gelmistir. Ömrünün çogunu ayni bölgedeki Desuk kasabasinda geçirdi¬ginden Desuki nisbesiyle ve Ebü’l-Ayneyn unvaniyla taninmistir. Yine, hakki batildan ayiran manasina gelen Burhaneddin lakabi kendisine verilmistir. Babasi Ebü’l-Mecd Abdülaziz, Rifai seyhlerinden Ebü’l-Feth Ebü’l-Ganaim el-Vasiti’nin damadi ve halifesidir. Pek çok veli gibi onun seceresi de Hazret-i Hüseyin’e baglandigi için seyyid kabul edilmektedir.
Seyyid Ibrahim Desuki dogduktan bir gün sonra o gün Ramazan-i serif olup olmadigi hususunda tereddüt içine düsen halk, hilalin görünüp görünmedigi hususunda, zamanin alimlerinden Muhammed bin Harun’a danismaya karar vermistir. O da kesf yoluyla Ibrahim Desuki’nin dogdugunu anlayip, gelenlere, dün gece mübarek bir çocuk dünyaya geldi, gidin, onun süt emip emmedigini ögrenin, demistir. Annesi evliyanin büyüklerinden Ebü’l-Feth Vasiti’nin kizi Seyyide Fatima hanima soruldugunda, muhterem validesi üzgün bir sekilde, bugün fecr vaktinden beri hiç emmedi, diye buyurmustur. Durum Muhammed bin Harun’a bildirildiginde, Seyyide Fatima hanim üzülmesin, aksam olunca çocugu emer, Ramazan-i serifin birinci günü oldugu için çocuk emmemistir, diyerek durumu izah etmistir. Böylece Ramazan’a girildigi anlasilmistir.

ARKADASIMIZLA NEREYE GIDELIM: CENNETE MI, CEHENNEME MI?
ISMAIL ACARKAN

“Ve onlara birtakim arkadaslar ilistiler; yaptiklari ve yapacaklari kötü seyleri onlara süslü gösterdiler. Ve üzerlerine kendilerinden önce gelip geçmis topluluklara uygulanan söz hak oldu. Çünkü onlar, zararda olanlardan idiler.” (Fussilet, 25) “Ancak iman ve erdem sahibi olanlar cennetlerdedir; onlar azaba ugrayan kisilere söyle sorarlar: Sizi su yakici atese sokan nedir? Onlar söyle cevap verirler: Biz namaz kilanlardan degildik, yoksulu doyurmuyorduk, gafletle günaha dalanlarla birlikte biz de daliyorduk, her seyin karsiligini görecegimiz günü de asilsiz sayiyorduk, sonunda bize ölüm geldi çatti.” (Müddessir, 39-47)
Kur’an bizlere gerçek arkadaslarin niteliklerini su ayette hatirlatmaktadir: “Iste onlar, Allah’in kendilerine nimet verdigi peygamberler, siddiklar, sehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Iste onlar ne güzel arkadastirlar.” (Nisa, 69)
Bu ayet bize Kur’anda anlatilan peygamberlerle tefek¬kür vasitasiyla arkadas olmayi tavsiye etmektedir. Evet, insan Kur’an’daki enbiya ve melaike ile hayalen görüsür ve vukuatlarini seyr ve tefekkür edip ünsiyet edebilir. Ayni zamanda ayet, Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterenleri, hakikate ve fitratlarina sahit olanlari, vicdani ve insani degerleri temel alarak hareket edenleri arkadas ve dost edinmeyi salik vermektedir. Böylece insan, fitratini koruyarak takvaya ermis olur.
“Siz ey iman edenler! Allah’in verdigi fitrati koruma bilincine sahip olun ve sadiklarla, Allah’a verdikleri sözde duranlarla birlikte olun.” (Tevbe, 119) Arkadas seçiminin kiyamet günündeki etkisini vurgulayan, “O gün Allah’a karsi gelmekten ve fitratlarini bozmaktan sakinanlar disinda, dostlar birbirine düsman olurlar.” (Zuhruf, 67) ayetiyle ilgili olarak Kurtubi’nin tefsirinde söyle bir rivayet nakledilir: Iki mü’min ve iki kafir dost vardir. Mü’minlerden birisi ölür ve Rabbinin huzuruna vardiginda, “Rabbim filan kisi, sana ve Resulü’ne itaati emrediyordu. Iyiligi emrediyor, kötülükten alikoyuyordu. Benim senin huzuruna çikacagimi söylüyordu. Rabbim benden sonra onu saptirma, beni hidayete eristirdigin gibi onu da hidayete eristir. Bana kereminden lütfettigin gibi ona da lütfet.” der. Nihayet diger mü’min arkadasi da vefat edince, Allah her ikisini bir araya getirir ve birbirlerini övmelerini ister. Ikisinin de birbirlerinden hayirla bahsetmeleri üzerine yüce Allah, “Ne güzel dost, ne güzel kardes ve ne güzel arkadaslarsiniz!” buyurur.

MODERN ZAMAN VE BÜYÜ
MONA ISLAM

Tarihin eski çaglarinda, büyünün/büyücülerin varligindan söz edilir. Ortaçaglar büyünün varsayildigi ancak Ilahi kaynaga sahip dinlerce yasaklandigi hatta yer yer düsman ilan edilip kovalandigi zamanlardir. Modern zamanlara gelindiginde ise büyü yerini bilime birakmistir. Hatta modern bilim devriminden söz edilirken evrendeki büyünün devrildigi, yerine rasyonel aklin ikame edildigi söylenir. Böylece evren, elbisesinden soyularak insan için gizemli hiçbir sey kalmayincaya kadar sirlarini fas etmeye zorlanacaktir. Nasil? Deney ve gözlem ile. Ancak kanaatimizce daha önemli olan soru, yaygin tarih anlatisinin dogru olup olmadigi sorusudur. Gerçekten büyüye modern dünyada yer yok mudur? Her tür sir ve gizem yerini rasyonaliteye terk etmis midir yoksa büyücüler seküler sahadan dini sahaya kadar dagilan bir yelpazede, formunda bir degisiklik olmak kaydiyla halen mevcut mudur? Kanaatim, büyünün dönüstügü ve adini degistirdigidir. Reklam endüstrisinden, egitim sistemlerine, habercilikten, mimariye, sagliktan, modern dini yapilanmalara kadar her yerde insanlarin yönetilmesine, istenilen noktalara sevk edilmesine yönelik, olanin oldugundan baska, olmasi gerekenin ise bambaska sunuldugu sihirler mevcuttur. Büyü sadece adini terk etmistir, kendisi adini bilmedigimiz için aramizda güvenle yasamaktadir.

TASAVVUF SÖZLÜGÜ
ISLIM GÜMÜSTEKIN

Ahlak
Arapça’ da yaratma, yaratilis ve yaratilmis gibi anlamlara gelen halk kelimesi ile ayni kökten gelen hulk yahut huluk kelimesi huy, tabiat, seciye, mertlik, din ve yaratilis anlamlarina gelir. Çogulu ahlak olan bu kavramin, sözlük anlamiyla beden ve ruh bütünlügüyle alakali oldugu anlasilabilmektedir. Nitekim gözle anlasilan sekiller, halk diye adlandirilirken; basiretle anlasilan seciye ve huylar hulk diye; insanin ahlakiyla elde ettigi faziletler ise halak diye adlandirilmistir. Allah Tealanin yaratilis olarak kainattaki varliklarin en sereflisi olan Peygamber Efendimize (sas), “Süphesiz ki sen yüce bir ahlak üzeresin.” buyurmasi, güzel ahlakin dinde kemalin bir neticesi oldugunu göstermektedir. Dolayisiyla Islam bir ahlak dinidir ve bastan sona güzel ahlaktan ibarettir. Kuran’da ahlaka dair geçen kavramlar, tasavvuf kitaplarinda haller ve makamlar bölümlerinde genis sekilde islenmistir. Zira tasavvuf ilminin gayesi, ahlak-i mahmudeyi celb, ahlak-i mezmumeyi def’tir; yani kötü sifatlardan arinmak ve iyi huylarla bezenmektir. Bu ise bir tezkiye, terbiye, tezhib ve egitim isidir. Bu baglamda sufiler, tasavvufun güzel ahlak oldugunda ittifak etmislerdir.

TASAVVUFTA YÜZ BASAMAK: MENAZILÜ’S-SAIRIN
MÜCAHID KAYA

Sufi müelliflerin bir kismi tasavvufi hal ve makamlari bir veya birkaç cümleyle anlatirken bazilari bu konuda müstakil eserler kaleme almislardir. Abdullah Herevi’nin, yüz temel tasavvuf mertebesini açiklayan Menazilü’s-Sairin adli eserini bu ikinci grupta degerlendirmek mümkündür. Eser, Herevi’nin daha önce Farsça kaleme aldigi Sad Meydan adli kitabinin genisletilmis seklidir.
Herevi, eserin mukaddimesinde, Cibril hadisinde yer alan ve, “Allah’a onu görür gibi ibadet etme” diye tarif edilen ihsan konusuna dikkat çektikten sonra kitabin bir anlamda bu hadisin serhi oldugunu ifade etmistir. Ayrica dinin emirlerini ihlasla yerine getirme, sünnete baglilik, haramlardan uzak durma, mahlukata sefkat gösterme, insanlara ögüt verme, vakti iyi degerlendirme gibi konulara titizlikle uyulmasini istemistir. Menazil’de salikin seyr-ü sulûk’te kat etmesi gereken mertebeler zikredilmistir. Bidayet, ebvab, muamelat, ahlak, usul, ediye, ahval, velayet, hakikat ve nihayet olmak üzere on ana bölüm ve her bölüm on alti mertebeye, her bir mertebe de üç ayri dereceye tasnif edilerek toplamda yüz mertebenin açiklamasi yapilmistir.

INSANDAN HAKIKATE: BAGLANMA
AHMET EDIP BASARAN

Neyi kaybettik, sorusu, insana, tasidigi kutlu emaneti hatirlatan isaretler tasir. Insana dair hemen hemen bütün sorularin cevaplari kendi içlerinde mahfuzdur. Bu haz ve hiz çaginda bir kez durup içimize dogru bakabilsek, bu yalin hakikati müsahede edecegiz aslinda. Ama heyhat, o kadar çok isimiz var ki, insan oldugumuzu hatirlamaya vaktimiz yok. Kaybetmek etimolojik olarak gaip kelimesinden gelir ve bu kelimenin çagristirdigi anlam dogal olarak bilinemeyen bir kozmik zaman algisiyla ilgilidir. Belki geldigimiz yer, belki gidecegimiz... Bu algi bile aslinda insanin bir yurt hissi olarak nereye ait olduguna dair izler tasiyor. Aidiyet duygusunu bir de bu açidan okumakta fayda var.
Insana, bir sorumluluk olarak tasidigi emaneti taçlandiracak kelimeler bahsedilmistir. Kelimeler de bir nimet, essiz kiymette birer riziktir. Hem yarayi hem de merhemi içlerinde tasirlar. Bu açidan insana ne çok benzer kelimeler. Onlarin da birer kalbi vardir ve hikmetler o kalplere essiz bir Ilahi lütuf olarak naksedilmistir. Baglanma yani intisap, bu güzeller güzeli kelimeler¬den birisidir. Intisap nispet kökünden gelmedir ve bir yere bir kimseye mensup olmak, bir kimsenin maiyetine girmek demektir. Yeni Türkçe’de biz onu daha çok baglanma kelimesiyle karsiliyoruz. Bir yere mensup olmak demek, insanin kul olarak dünyada nerede durduguyla ilgili. Nerede durdugumuz önemli, çünkü bir yerde durmak demek taraf olmak demektir. Elbette kiblenin gösterdigi tarafta... Nerede durmasi gerektigini bilmeyenin ayni zamanda bir de kible sorunu var demektir.

MANEVI IKLIMI HARAMEYN’DE YASAMAK
YRD. DOÇ. DR. CÜNEYT GÖKÇE

Allah Resulü’nün ayak izlerini sürmek, bastigi topragi koklamak, gezdigi, dolastigi, yasadigi mekanlari ziyaret etmek her mü’minin hayalini kusatan bir arzu ve istektir. Bu hayalimizi gerçeklestirmek için Harameyn Turizm ile Harameyn’e gitmeye karar verdik. Ilk sicak temasimizi Istanbul Havalimaninda yasadik. Görevli kardeslerimizin tebessümü, samimiyeti ve içtenligi görülmeye degerdi. Ilk adimdaki bu rehberlik, Allah’in izniyle, islerin yolunda gidecegine, seyahatten memnun kalacagimiza isaret ediyordu. Pasaport ve ihram konusundaki pratik katkilari rahatligin ilk isaret isiklariydi.
Cidde Havalimaninda bizleri karsilayan görevli kardesimizin, tek tek bütün misafirleriyle ilgilenmesi, hepsinin bagajlarini bizzat tasima arzusu ve hizmet aski gönülleri fethediyor, sikintilari bertaraf ediyordu.
Cidde-Mekke arasindaki kisa mesafeli yolculugu bile hizmet ve suur irsadina dönüstürme gayreti her türlü takdirin üstündeydi.
Standart sirket görevlilerinin yaptigi gibi mazeretlerin arkasina siginarak ziyaretçiye kuru sabir telkin etme yerine niçin geldiklerini, neden burayi ziyaret ettiklerini, ziyaret dönüsü yapilmasi gereken hususlari izah etmesi, kuru bilgiler yerine tasavvufi adapla yogrulmus ifadeleri fitri bir tarzla açiklamasi muhtesem bir güzellikti. Tasavvuf ve tarikat mensubiyetleri olmayan ziyaretçilerin bile gönül huzuruyla dinleyebilecekleri bu sohbet, gönüllerde makes buluyordu. Herkesin içi disina yansimis, yüzler ve gözler gülüyor, tebessüm dagitiyordu.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisi Eylül (2016) sayisinda.)

ILIM VE IRFAN DERGISI
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI

SEVDIKLERIMIZIN YANINA UÇAR GIBI GIDERIZ
ARIF DEDE

Canlarim, evlatlarim,
Benim çok eski bir arkadasim var. Onunla namazlardan sonra caminin bahçesinde oturup sohbet ederiz. Ismi de, Yahya. Bir aydir namazlara gelmez olmustu. Kalktim evine gittim. Bir de ne göreyim bir ayagi alçida, tekerlekli sandalyede oturuyor. Görünmez kaza gelmis, ayagi kirilmis. Geçmis olsun, Allah sifalar versin diye dualar ettim. Neler oldu neler bitti anlatti.
Canlarim, bu güzel amcanizi bir de geçen gün televizyonda görmemeyim mi? Televizyonda, o gecede sokaga nasil çiktigini, nasil uçarak gittigini anlatiyordu. Hangi gece mi? Ülkemize saldirdiklari o karanlik gecede çikmis disari. O gece pek çok kisi sokakta sehit olmustu. Ama çok sükür vatanimizi koruduk. Allah bize hep yardim etti.

BAL YEME DEMEK IÇIN KIRK GÜN BEKLENIR MI?
CESUR KÜÇÜK

Sevgili çocuklar,
Bu ay size yasanmis bir hikaye anlatarak baslamak istiyorum yaziya. “Çocugun birisi, bal hastasi imis. Yatar kalkar, gezer dolasir, bal istermis hep. Ana-baba, çocuklarinin bu bal tutkusunu önleyebilmek için her çareye basvurmus. Hekimlere gitmisler, tedbirler uygulamislar ama nafile! Çocuk, yine bal diye tutturuyormus.
En sonunda, Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretlerini tavsiye etmisler onlara. Bir de ona gidin, demisler ve onlar da gitmisler.
Imam-i Azam çocugu almis karsisina, dönmüs ana-babasina, kirk gün sonra gelin demis. Anne-baba bir anlam veremese de, çaresiz geri dönmüs. Kirk gün geçtikten sonra ise tekrar varmislar Imam-i Azam Hazretlerinin huzuruna. Imam-i Azam, söyle bir bakmis çocuga. Sonra, iki eliyle yanaklarini oksayip, bundan sonra bal yeme evladim, demis.

MUHSINE’NIN GÜNLÜGÜ
ESRA KÜÇÜK

5 Eylül Pazartesi
Geçen gün dedemle degirmene un ögütmeye gittik. Daha önce hiç degirmen görmemistim sanirim. Çuval çuval bugdayin una dönüstügünü görmek çok güzeldi. Degirmen süper bir bulusmus bu arada. Bulani takdir ettim. Ali de bizimleydi ve hepimiz bembeyaz un olduk tepeden tirnaga. En azindan simdilik saçlari bir kez olsun degirmende agartmis olduk böylece.
Köyün yakin bir mesafesinde bir buz magarasi var. Çok ilginç içi buz gibi ve her tarafindan buzlar sarkiyor. Orasi nasil öyle soguk kaliyor, o buzlar nasil hiç erimiyor gerçekten çok ilginç. Içeride fazla duramadik zaten. Hem çok karanlikti hem de çok soguktu. Köylüler bu magaraya yaptigi peynirini yagini getirip koyarmis. Hem sogukta dursun bozulmasin diye hem de peynir ne kadar beklerse o kadar lezzetli olurmus.
Magaranin alt tarafindan Buz Pinari dedikleri bir su akiyor. O su da o kadar çok soguk ki, ayagini bile sokamiyorsun. Eskiden köyün delikanlilari Buz Pinari’na girermis. Oraya girip girememek aralarinda bir övünç meselesiymis. Dedem de birkaç kez girmis gençliginde. Her tarafima biçaklar saplaniyor sandim, bagirmamak için zor tuttum kendimi, diye anlatiyor. Ama anlatilana göre bu suya giren kolay hasta olmazmis ve uzun yasarmis. Dedemin de masallahi vardir hani. Babam da o buz gibi suyla elimizi yüzümüzü ayaklarimizi yikatti, sifa niyetine diyerek.

FARE FASOL
MELIH TUGTAG

Kalemtiras Berberleri!
Sevgili tatilciler, degerli can simitleri ve saygideger tatilden dönenler… Nasilsiniz? Iyi misiniz?
Sizde de hafif bir hüzün var di mi?
Haklisiniz. Bütün yaz ne güzel yattik eglendik. Ödev yok. Sabah erken kalkip gidilecek okul yok. Sinav yok. Yok, yok, yok… Hiçbir sey yok.
Bu düzen lafta güzel ama ya pratikte? Insanin amaci olmayinca bir zaman sonra sikiliyor ya hu.
Neyse, siz bunu düsünürken ben size geçtigimiz sene okul açildiginda basima gelen acayip bir olayi anlatayim.
Okulun ilk haftasi hep müthistir. Bütün yaz görüsemedigimiz arkadaslarla ve ögretmenlerle hasret giderilir. Pek ders islenmez. Yeni kitaplar dagitilir ve en keyifli kisim gelir: Kirtasiye!
Ben öyle oyuncak ya da kiyafet alis-verisini çok sevmem. Sevenlere sözüm yok. Yapi meselesi. Denedim, sevemedim. Ben kirtasiye alis-verisini severim. Yeni kalem, defter almak sizce de sahane degil mi?
Okulun ilk haftasinda, o sene görecegimiz dersler, kitaplar ve o derslerin ögretmenleri belli olur. Her ögretmenin kendine göre bir sistemi var. O yüzden farkli farkli defterler istiyor hepsi. Kimi telli defter tutmamizi istiyor, kimi çizgili, kimi kareli, kimi çizgisiz. Her biri senenin ilk dersinde nasil defter istedigini bize söyler. Biz de liste yapip topluca kirtasiyeye gideriz.

ÇITIPIT GÜNLER
BETÜL NURATA

Olaylar oldugunda biz dedemlerdeydik. Babam evimizdeydi. Biz ondan uzaktaydik. Biz hep beraber balkonda oturuyorduk. Dedem, anneannem, ablam, annem ve ben. Ablam telefonuyla oynuyordu. Ben öyle saniyordum. Ondan söyle bir ses duyduk: Neler oluyor?
Dedem de telefona sarildi. Hemen arkadaslarini aradi. Haberler hiç iyi degildi. Dedem ayaga firladi. Titreyerek söyle dedi: Hiç bir sey yapamazlar, yapamazlar! Dedem disari firladi. Baba gitme, dedi annem. Basimizda senden baska kimse yok. Dedem titriyordu. Dedemi hiç böyle görmemistim. Dedem kaçarcasina evden gitti. Hiç arkasina bakmadi.
Biz evde kaldik. Annemin yüzünü de hiç böyle görmemistim. Herkesin yüzünde korkuyu gördüm. Anneannem hemen Kur’an okumaya basladi.
Ah ah, dedi anneannem, ilaçlarini da içmedi.
Ablam aglamaya basladi. Ben neler oldugunu günler sonra anlamaya basladim. Annemle babam telefonda konustular. Babam, iyi ki siz burada yoktunuz, demis. Onu merak etmeyecektik. Peki, dedi annem.
Biz dedemlere gelmistik ve burasi gerçekten çok sakindi. Ama diger sehirlerde yer yerinden oynuyordu.
Televizyonu açti annem. Televizyonda çok kötü seyler gösteriyorlardi. Tanklar gördüm ilk defa. Silahlar. Kizlar hemen uykuya, dedi annem. Geç oldu!
Ablamla uflaya puflaya odamiza geçtik.
Ona sordum: Sence babam iyi midir?
Ses gelmedi.
Sence dedem iyi midir?
Merak etme, dedi bana. Bir sey olmaz.
Ablam hakliydi. Dedem eve geldiginde sapasaglamdi. Uykusuzluga hiç dayanamaz normalde dedem ama simdi yeni uyanmis gibi capcanliydi.

(Yazilarin ve çizgilerin tamami GÜLBAHÇE çocuk ekinde, Eylül (2016) sayisinda.)

Muhterem Müslümanlar, sahabe-i kiramdan rivayet edildigine göre Ramazan-i serif yaklastiginda...

Mübarek Ramazan ayinin gölgesi üzerimize düstü. Çok sükür yeniden ulasiyoruz bir kutlu zaman dilimine....

Ilim ve Irfan dergisinin Mart 2024 sayisi Ramazan dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016